Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Türk ve Alman sosyal güvenlik hukukunda iş kazası kavramı(Türk-Alman Üniversitesi, 2023) Zehiroğlu, Şeyma; Yiğit, EsraTeknolojinin her geçen gün gelişmesiyle birlikte iş kazası sayıları gün geçtikçe artmaktadır. Bu nedenle iş kazası sayılması gereken olaylar belirlenmelidir. Bu kapsamda belirtmek gerekir ki, sosyal güvenlik hukukundaki kaza kavramı ile bireysel iş hukukundaki kaza kavramı birbirinden farklıdır. Bireysel iş hukukuna göre iş kazası olarak adlandırılan her kaza aynı zamanda sosyal güvenlik hukuku anlamında da bir iş kazası olarak nitelendirilirken, sosyal güvenlik hukukundaki "kaza" kavramı bireysel iş hukuku bakımından bir "iş kazası" teşkil etmeyebilir. Bu nedenle, sigortalıların meydana gelen kaza sonucu sağlanan sosyal yardım ve haklardan etkili biçimde faydalanabilmeleri için iş kazası kavramının doğru anlaşılması ve sigortalının 5510 sK. m. 13/ f. 1 hükmünde sayılan hallerden birisine girecek şekilde kazaya uğraması gerekir. Bu çalışmada iş kazası kavramının daha iyi anlaşılabilmesi için sosyal güvenlik hukuku anlamındaki iş kazası kavramı ve iş kazası sayılan haller tek tek incelenmiştir. Bunun yanı sıra iş kazası sigorta kolunun ilk olarak Almanya'da ortaya çıkması nedeniyle Alman Sosyal Güvenlik Kanunu'nun yedinci kitabının sekizinci maddesinde yer alan iş kazası kavramı ve iş kazası olarak kabul edilen durumlar da ele alınmıştır. Çalışma; giriş, iki ana bölüm ve sonuç olmak üzere toplam dört bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın amacı, Türk ve Alman hukukundaki düzenlemelere karşılaştırmalı olarak yer vererek iş kazası olarak kabul edilen durumları tek tek açıklayıp iş kazası kavramının doğru biçimde anlaşılmasını sağlamaya çalışmaktır. Çalışmanın ilk bölümünde Türk sosyal güvenlik hukukundaki iş kazası kavramının tanımı, unsurları ve kanunda iş kazası olarak düzenlenen hâller ele alınmıştır. Çalışmanın ikinci bölümde Alman sosyal güvenlik hukukundaki iş kazası kavramının tanımı, unsurları ve ilgili düzenlemeye göre iş kazası olarak nitelendirilen hâller, konuyla ilgili yargı kararlarına da değinilerek incelenmiştir. Çalışmanın son bölümde ise Türk ve Alman sosyal güvenlik hukukunda iş kazası sayılan hâller karşılaştırmalı biçimde ele alınarak, iki üke düzenlemesinin benzerlikleri ve farklılıkları ortaya konulmaya çalışılmıştır.Öğe Sermaye şirketlerinde Kişisel Verilerin Korunması Hukuku bağlamında compliance (uyum)(Türk-Alman Üniversitesi, 2023) Gül, Sena; Çekin, Mesut SerdarHukuki bir terim olarak compliance şirketlerin tabi oldukları mevzuata uygun davranması anlamına gelmektedir. Özellikle teknolojinin çığır açan gelişimi karşısında, bireylerin kişisel verilerinin korunması adına şirketlerin kişisel veri işleme faaliyetlerinde tabi oldukları düzenlemelere uyum sağlaması kritik önem taşımaktadır. Bu doğrultuda çalışmamız kapsamında compliance kavramı farklı yönleriyle kısaca açıklanmakta ve sermaye şirketleri bakımından 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ve 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında compliance programı oluşturma yükümlülüğü bulunup bulunmadığı incelenmektedir. Ayrıca sermaye şirketlerinde kişisel verilerin korunmasına ilişkin compliance programları oluşturulurken esas alınması gereken hususlar Kişisel Verileri Koruma Kurulu kararları ile ulusal ve uluslararası en iyi uygulama örnekleri dikkate alınarak ortaya konmaktadır. Çalışmamızda son olarak kişisel verilerin korunmasına ilişkin compliance programının sermaye şirketlerinde sorumluluk çerçevesinin çizilmesine etkisi incelenmektedir.Öğe Avrupa Birliği hukukuyla mukayeseli olarak kamu sektöründe veri yönetişiminin hukuki çerçevesi(Türk-Alman Üniversitesi, 2024) Bayar, Çağatay; Çekin, Mesut SerdarVeri temelli teknolojilerin günümüzde geldiği seviye devletlerin veri yönetişimi konusunda düzenlemelerde bulunmasını gerekli hale getirmiştir. Toplumun birçok kesimi tarafından veri temelli ekonominin getirdiği fırsat ve imkanlar kullanılmak istenmektedir. Bu kapsamda veriler hukuki düzenlemelere konu olmaya başlamıştır. Kamu sektörü elinde bulunan verilerin ise hukuk düzenleri tarafından nasıl ele alınacağı bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır.Öğe Birleşme ve devralma işlemlerinde geleceğe yönelik bir fiyat ayarlama mekanizması olarak earn-out klozları(Türk-Alman Üniversitesi, 2024) Toprak, Özgün; Demir, KorayÇalışma kapsamında küresel ortamda gittikçe daha fazla tercih edilen birleşme ve devralmalarda bedel üzerinde anlaşmanın tarafların en çok karşılaştığı sorunlardan olduğu görülmüştür. Bu nedenle tarafların gerek hedef şirketin performansına gerekse gelecekte etkili olabilecek faktörlere ilişkin farklı tahmin ve değerlendirmelerde bulunması nedeniyle meydana gelen bedel hakkındaki görüş ayrılıkları, ekonomik anlamda birçok menfaatlerinin bulunduğu birleşme ve devralma işlemlerini gerçekleştirememelerine neden olabileceği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla öncelikle mekanizmanın kullanım alanına ilişkin bilgi verilmesi amacıyla birleşme ve devralma kavramları ile ilgili işlemler çerçevesinde bedel unsuru incelenmiştir. Bu bağlamda gerek müzakereler aşamasında gerekse kapanış sonrası dönemde bedele dair ihtilafların ortaya çıkmaması adına earn-out mekanizması ile kurulan köprünün tarafların beklentileri ve menfaatleri arasında bir dengenin sağlanmasındaki önemi açıklanmıştır. Çalışmada ele alınan earn-out mekanizmasının köprü, finansman ve takas işlevleri ve değinilen mahkeme kararları çerçevesinde sözleşmede kararlaştırılacak koşullar ve finansal ya da finansal olmayan hedefler doğrultusunda tarafların menfaatlerinin dengelenmesine yardımcı olması hususları ele alınmıştır. Sonuç olarak, bu risklerden kaçınılarak mekanizmanın avantajlarında faydalanılabilmesi için gerek mekanizmanın unsur ve işlevlerine gerek birleşme ve devralma işlemlerindeki yerine gerekse kıyasen uygulanabilecek hükümlere ilişkin gerekli bilgilere sahip olmanın önemi ortaya koyulmuştur.Öğe Gerichtliche entscheidungsfindung aufgrund künstlicher intelligenz – verfassungsrechtliche grenzen im deutschen recht(Türk-Alman Üniversitesi, 2023) Kodan, Büşra Nur; Kunıg, Hans PhılıpGelişen teknoloji ile yapay zeka sistemleri her geçen gün hayatımıza daha fazla entegre olmaktadır. Günlük hayatta olduğu gibi hukuk sisteminin işleyişinde de yapay zeka sistemlerinden faydalanılmaktadır. Hukuk alanında kullanımı giderek artan yapay zekanın Alman mahkemelerinde karar verme yetkisi olarak kullanılması ihtimali, bu durumun mevcut Alman Temel Kanunu ile uyumlu olup olmadığı sorusunu gündeme getiriyor. Bu konuyu Alman hukuku açısından ele alırken öncelikle Alman hukukundaki mevcut anayasal düzenlemelerin incelenmesi gerekmektedir. Bu nedenle çalışmada incelenen sorunun cevabı mevcut Alman anayasası ve Alman anayasasına yapılan yorumlar bağlamında araştırılmıştır. Temel Kanun'da düzenlenen temel haklar, demokratik devlet anlayışı, yargı ve hakimlerin bağımsızlığı ilkeleri üzerine yapılan araştırmaya göre; Yapay zeka sistemlerinin Alman mahkemelerinde hakim olarak mahkeme kararları vermesi halinde, başta anayasal düzenlemeler olmak üzere yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulacak. Ancak uygulanabilir anayasal düzenlemeler incelenirken, anayasada güvence altına alınan temel hakların özünün ihlal edilmemesi gerektiği dikkate alınmalıdır.Öğe 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde taşıma işleri komisyonculuğu(Türk-Alman Üniversitesi, 2022) Oyal, Ahmet Batuhan; Seven, VuralGünümüzde teknolojik ve ticari hayattaki gelişmelere paralel olarak, taşıma alanında taşıma araçları ve taşıma türleri de çeşitlenmekte ve karmaşıklaşmaktadır. Bu nedenle en basit anlamıyla üreticinin, bir taşıyıcı ile anlaşarak taşıma aracının tamamını dolduracak yükü taşıyıcıya vererek taşıttırması istisnai hale gelmiştir. Farklı yüklerin ve taşıma türlerinin bir araya getirilerek maliyetten ve zamandan tasarruf edilmesi esas olduğundan, taşıma alanına bilgi sahibi olmayan veya ortalama bilgiye sahip olan kişilerin taşıma işinin örgütlenmesi işinin altından yardım almadan kalkmaları giderek zorlaşmaktadır. Uygulamadaki bu ihtiyacın hukukî karşılığı taşıma işleri komisyonculuğudur. Taşıma işleri komisyoncusunun sunduğu hizmete duyulan ihtiyacın artmasına bağlı olarak ortaya çıkması muhtemel uyuşmazlık sayısı artmaktadır. Taşıma işleri komisyonculuğuna ilişkin düzenlemeler 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 917. ilâ 930. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bu hükümler, çoğunlukla Alman Ticaret Kanunu'nun taşıma işleri komisyonculuğunu düzenleyen 453. ilâ 466. maddelerin iktibas edilmiştir. Bu çalışmada, taşıma işleri komisyonculuğunun tarihçesi ve karşılaştırmalı hukuk sistemlerinde taşıma işleri komisyonculuğu ve benzer kurumların nasıl düzenlendiği incelenmiş, mehaz Alman hukukundaki düzenlemeler, kazaî ve ilmi içtihatlar da gözetilerek 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'ndaki hükümler çerçevesinde taşıma işleri komisyonculuğu sözleşmesi ile tarafların üstlendikleri hak ve borçlar, taşıma işleri komisyoncusunun sorumluluğu, taşıma işleri komisyonculuğunun uygulamada en sık karşılaşılan ve kanun koyucu tarafından özel olarak düzenlenen özel görünüş türleri ile taşıma işleri komisyonculuğu sözleşmesinin sona ermesi detaylı şekilde incelenmiştir.Öğe Taşıyanın mutlak sorumsuzluk sebepleri(Türk-Alman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Fayyad, Hilal Tuğba AlSince the mid-19th century, carriers and shipowners have become more and more powerful and started to act in unison, leading to the use of extensive liability exemptions in both bills of lading and charter parties by the approach of the 20th century. However, due to these liability exemptions, it had become nearly impossible for cargo interests to recover damages from carriers. Consequently, there arose a need to establish imperative regulations concerning carrier liability. Subsequently, the United States enacted the Harter Act in 1893, which reached a compromise between the conflicting economic interests of cargo interests and carriers. Thus, carrier liability was regulated for the first time by statutory imperative provisions, and any form of stipulation contrary to the law was deemed invalid. However, the Harter Act also included some exemptions in favor of the carrier, such as the nautical fault. This system established by the Harter Act also served as the basis for subsequently drafted international conventions. The Hague Rules of 1924, which form the basis of modern maritime transport law, is the first international convention regulating rules regarding carrier liability and also constitute the primary source of absolute liability exemptions found in the TCC. Article 4/2 of the Hague Rules provides a list of carrier liability exemptions, which is also called the laundry l)st. Unlike the Hague Rules, the Hamburg Rules of 1978 did not provide such a list, and exemptions for nautical fault and fire were eliminated. The Rotterdam Rules of 2008, which have not entered into force yet, reintroduced a list of carrier liability exemptions (Article 17/3) similar to the Hague, unlike the Hamburg Rules. However, nautical fault and fire were not included in this list. Nevertheless, if the carrier or those listed in Article 18 are at fault, the carrier cannot rely on the liability exemptions provided in Article 17/3 of the Rotterdam Rules. Therefore, these exemptions do not have the nature of absolute liability exemptions. This study firstly examines maritime trade contracts and the liability of the carrier arising from the freight contract. Subsequently, absolute liability exemptions of the carrier are systematically analyzed in detail, along with their historical development. International regulations are also examined in this context. Particularly, the German law is subject to a comparative analysis with Turkish law concerning both the pre- and post 2013 maritime law reform in Germany. Ultimately, the fairness and timeliness of absolute liability exemptions of the carrier are questioned, and evaluations are provided in terms of de lege ferenda.Öğe Anonim ortaklıklarda pay sahipleri sözleşmesi(Türk-Alman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) İpek, ŞevvalShareholders' agreements are contracts frequently encountered in practice, designed to regulate the relationships, rights, and obligations among shareholders in joint stock companies. The single obligation principle, which is valid in joint-stock companies, directs shareholders to conclude debt agreements outside the company. Other reasons that drive shareholders to enter into these agreements include ensuring confidentiality among shareholders and providing a flexible structure to the company by moving away from the rigid framework of commercial law. This thesis examines the legal nature, validity conditions, and effects of shareholders' agreements on joint-stock companies. The study elaborates on the position and applicability of these agreements within joint-stock companies, evaluates the legal conditions affecting the validity of the agreements, and the sanctions applicable in the event of breaches. Additionally, it provides various recommendations aimed at enhancing the effectiveness of shareholders' agreements and minimizing legal uncertainties. The thesis focuses on how these agreements should be addressed within the distinction between contract law and commercial law, in regulating relationships among shareholders, and discusses the limits of the agreement's validity within the field of corporate law.Öğe 1965 tarihli hukuki ve ticari konularda adli ve gayri adli belgelerin yabancı memleketlerde tebliğinde dair lahey sözleşmesi uyarınca doğrudan posta yoluyla tebligat(Türk-Alman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Bakır, BerfinTebligat, bir kimse hakkında yapılan veya kendisini bir şekilde ilgilendiren hukuki işlemin kendisine bildirilmesi ve bildirildiğinin belgelenmesidir. Tebligat konusu gerek mevzuatımızda gerekse diğer devletler ile yapılmış olan ikili ve çok taraflı sözleşmelerle düzenlenmiştir. Zira tebligat uluslararası da yapılabileceğinden böyle düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur.1965 tarihli Hukuki ve Ticari Konularda Adli ve Gayri Adli Belgelerin Yabancı Memleketlerde Tebliği’ne Dair Lahey Sözleşmesiyürürlükte olan ve bu konudaki en kapsamlı sözleşmedir. Bu sözleşmede adli konulardaki belgelerin başka ülkelerde bulunan kişilere nasıl tebliğ edileceği konusunda düzenlemeler yer almaktadır. Türkiye de bu sözleşmeye taraf olan devletlerdendir. Çalışmamızın konusunu 1965 tarihli Lahey Sözleşmesi’nin 10. maddesi oluşturmaktadır. Bu madde bir taraf devletten başka bir taraf devlette bulunan kişilere doğrudan posta yolu ile tebligat yapılmasına izin verdiğinden önem arz etmektedir. Başta Türkiye olmak üzere 40 taraf devletin bu maddeye çekince koyduğu bilinmektedir. Çalışmanın birinci bölümünde Tebligat ile ilgili temel bilgilere ve devletler arasında yapılan tebligatlarla ilgili açıklamalara yer verilmiştir. İkinci bölümde ise 1965 tarihli Hukuki Ve Ticari Konularda Adli Ve Gayri Adli Belgelerin Yabancı Memleketlerde Tebliği’ne Dair Lahey Sözleşmesi incelenirken özellikle sözleşmenindoğrudan posta yoluyla tebligat yöntemini düzenleyen10. maddesi üzerinde durulmuş bu maddenin olumlu ve olumsuz yönleri, bu maddeye çekince koyan ve çekince koymayan devletlerin hangileri olduğu, uygulamasının ne şekilde olduğu hakkında değerlendirmeler yapılmıştır. Çalışmanın üçüncü ve son bölümünde 1965 tarihli Lahey Sözleşmesi’nin (özellikle doğrudan posta yoluyla tebligat yönteminin)uygulaması sırasında ortaya çıkan sorunlar iledoktrinde bu sorunlara viiyönelik yapılan önerilere ve bu alanda yapılan çalışmalara yer verilmiştir. Çalışmamızın sonuçları ve kendi görüşlerimiz de belirtilerek Sonuç kısmı ile sona erdirilmiştir.Öğe Otonom gemilerde gemi adamları ve özellikle kaptan(Türk-Alman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Akhan, Mustafa Miraç; Seven, VuralGünümüzde insansız araç teknolojileri hızla gelişmektedir. Bu gelişmeler doğrultusunda hem devlet hem özel sektör teşebbüsleriyle otonom gemi inşa projeleri gündeme gelmekte, sefere çıkan insansız gemi haberleri medyada yer almaya başlamaktadır. Otonom gemiler, sektörün birçok ihtiyacını tatmin etmesiyle birlikte bu gemilere dair hukuk düzenlerinde yer alan spesifik bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu da otonom gemilerin halihazırda mevcut hukuk kurallarıyla değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Bunun neticesinde ise birçok hukuki sorunla yüz yüze gelinmektedir. Deniz seferinin ana aktörleri kaptan ve gemi adamlarıdır. Hukuk sistemlerinde, bahsedilen kişilerin hukuki vasfı ve fiillerinden kaynaklanan sorumluluk detaylı bir şekilde düzenlenmiştir. Fakat tam otonom gemilerde yapay zekâ, bazı otonom gemilerde ise kıyı kontrol merkezi gemi mürettebatının yerini almaktadır. Bununla birlikte, yapay zekâ ve kıyı kontrol merkezinin hukuki statüsü, uygulanacak hükümler ve bunların fiillerinden kaynaklanan sorumluluğun tespiti ve benzeri birçok sorun gündeme gelmektedir. Biz bu çalışmamızda ilk bölümde otonom gemileri teknik verilerle birlikte açıkladık ve bazı otonom gemi projelerine yer verdik. Otonom gemilerin avantajları ve dezavantajlarına değinerek tercih edilebilirliğini tartıştık. İkinci bölümde ise hem ulusal hem de uluslararası mevzuat kapsamında yer alan gemi tanımlarının otonom gemileri de kapsayacak nitelikte olup olmadığını tespit ettik. Üçüncü bölümde ise gemi adamlarının ve kaptanın yerini alması beklenen yapay zekâ ve kıyı kontrol merkezi personel ve operatörünün hukuki statüsünü yürürlükte olan ulusal ve uluslararası düzenlemeler kapsamında belirlemeye çalıştık. Ardından yürürlükteki mevzuatta kaptana ve gemi adamlarına ilişkin yer alan hükümlerin operatöre tatbiki halinde ortaya çıkacak neticeleri tartıştık ve sonuç bölümünde tespit edilen sorunlara dair yapılması gerekenleri belirttik.Öğe Freihandelsabkommen der Europäischen Union mit drittstaaten und die rechtlichen konsequenzen für die Türkei(Türk-Alman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Coşkun, Anıl; Kunig, PhilipIn dieser Dissertation werden die Inhalte der Freihandelsabkommen, die die Europäische Union (EU) mit Drittstaaten, die Nichtmitgliedsstaaten sind (Vereinigte Staaten von Amerika und Kanada), geschlossen hat oder schließen wird im Hinblick auf mögliche rechtliche und wirtschaftliche Folgen dieser Freihandelsabkommen für die Republik Türkei untersucht und diskutiert. Hierfür werden zunächst der Entstehungsprozess der EU, die Zollunion, die die Grundlage der EU bildet, und die Umsetzung und Festlegung der gemeinsamen Handelspolitik sowie der Umfang der EU-Befugnisse analysiert und bewertet. Anschließend wird geprüft, ob die EU befugt ist, Freihandelsabkommen mit Drittstaaten abzuschließen. Des Weiteren werden das Freihandelsabkommen TTIP, das die EU mit den USA zu abschließen beabsichtigt und das Freihandelsabkommen CETA, welches die EU mit Kanada abgeschlossen hat, geprüft. In diesem Zusammenhang werden die Rechtswirkungen und Folgen der von der EU mit Drittstaaten abgeschlossenen Freihandelsabkommen für die Republik Türkei erörtert. Da die Türkei zwar Vertragspartei der Zollunion der EU, jedoch kein Mitglied der EU ist, kann sie von den von der EU abgeschlossenen Freihandelsabkommen keine Vorteile genießen und diese Abkommen nicht zu ihren Gunsten anwenden. Die Drittländer hingegen, die das Freihandelsabkommen unterzeichnet haben, können diese Abkommen bezüglich der Türkei anwenden und somit von der Zollunion profitieren. Aus diesem Grund werden die Folgen einer Inanspruchnahme davon im Hinblick auf das türkische Recht geprüft. In diesem Zusammenhang wird analysiert und beurteilt, ob die Türkei durch die Freihandelsabkommen der EU mit Drittstaaten durch die Zollunion beeinträchtigt wird, wie die gegebenenfalls negativen Auswirkungen beseitigt und etwaige notwendige Vorkehrungen und Maßnahmen getroffen werden können.Öğe Sınai mülkiyet uyuşmazlıklarında tahkim(Türk-Alman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Karayel, Süleyman Emre; Ünal Kaya, HilalIt is possible to benefit from the arbitration dispute resolution for the resolution of industrial property disputes. Interest in the dispute resolution of arbitration increases in the world with the accelerated globalization. There is no established headquarters or regulations that applies for all the industrial property disputes in the world and in Türkiye. Also, arbitration rules of the countries that implies in the process of resolution of industrial property disputes shows differences. However, on some of these rules, that are considered compulsory on dispute resolution, have a consensus. The most well -known of these rules is the arbitrability. Our study will evaluate the arbitrability of industrial property disputes. In the first chapter of our thesis, terms that are related to industrial property law and arbitration dispute resolution method will be explained. In this chapter, firstly, general information will be given on the historical process of industrial property law in purpose of explaining the development of industrial property law. Then, the varieties of industrial rights and the financial - moral rights arising from intellectual rights will be discussed. The terms that are related to arbitration will be included in the continuation of this chapter. First, general information will be given on the historical process of arbitration and then the types of arbitration will be defined. In this chapter of our thesis, a comparison of arbitration with other alternative dispute resolution methods will be made in the aim of explaining the arbitration dispute resolution method. For this purpose, the common features and differences of arbitration with other alternative dispute resolution methods will be examined. Finally in this chapter, general information will be given on the positive and negative features that stand out in the resolution of industrial property disputes through arbitration. The main subject of our study, arbitrability in industrial property disputes will be explained in the second chapter of our thesis. First of all, In this context, the legal characteristic of industrial property rights will be evaluated. Then, general information will be given on the issues related to the concept of arbitrability. This general information will also be detailed with the subheadings of subjective arbitrability and objective arbitrability. Then, the arbitrability of industrial property disputes will be evaluated separately according to the national arbitration and international arbitration order. In the continuation of this chapter, general information will be given on the issues related to the concept of public order in arbitrability, which has an important place in terms of the concept of arbitrability and our study as well. Finally, a general evaluation will be made on the issue of arbitrability in terms of industrial property disputes. In the third part of the thesis, the role of the World Intellectual Property Organization (WIPO) in the resolution of industrial property disputes through arbitration will be explained.Öğe Elektronik tebligat ve uygulamada sıkça karşılaşılan sorunlar(2024) Aydın, Seher EceTebligat Kanunu’nda tebligatın tanımı yapılmamıştır. Ancak Kanun’da tanımı yapılmamış olsa bile doktrinde ve yargı kararlarında tebligatın çeşitli birçok tanımı olduğu görülmektedir. Bu çerçevede tebligatı şu şekilde tanımlayabiliriz: “Yetkili makam veya yetkili makam aracılığıyla bir takım hukuki işlemlerin, bu hukuki sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kimselere kanuna uygun şekilde bildirimi ve bildirimin de Kanun’da düzenlenen usule uygun olarak yapıldığının belgelendirilmesi işlemi tebligattır .” Elektronik tebligat tanımı ise, Elektronik Tebligat Yönetmeliğinin 3/1-ç maddesinde “Tebligat Kanunu ve bu Yönetmeliğe uygun olarak elektronik ortamda yapılan tebligat” olarak yapılmıştır. Elektronik tebligat da fiziki tebligat da iki unsura sahiptir. Anılan bu unsurlar tebliğin konusu hukuki işlem ile ilişkili evrakın muhataba veya onun adına tebliği almaya yetkili olan kimselere teslim edilmesi; bu sayede söz konusu hukuki işlemle ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi ve bunun belgelendirilmesidir. Günümüzde elektronik tebligat ile ilgili pek çok sorun elektronik tebligatın yapılması sırasında anılan unsurlarda eksikliklerin meydana gelmesi, anılan unsurların hiç bulunmaması veya anılan unsurların bulunup bulunmadığı konusunda şüphelerin oluşmasından kaynaklanmaktadır. Çalışmamızda işbu eksiklikler üzerinde durularak söz konusu eksikliklerin ne gibi sonuçlar doğuracağı incelenmiştir. Çalışmamızda anılan dış etkenler de saptanarak bu dış etkenlerin ne gibi sonuçlar doğurabileceğine ışık tutulmuştur. Bunun yanında elektronik tebligat tebliğ tarihi hususunda da birçok sorun ortaya çıkmaktadır. Çalışmamızda bu sorunlar da irdelenmiştir. Günümüzde pek çok kamu hizmeti internet aracılığıyla verilmektedir. Kamu hizmetinin verilebilmesi amacıyla bireylerin kişisel verilerini işlemesi ve bilgisayar korsancılığı aracılığıyla bu verilerin kişilerin rızası dışında ele geçirilmesi, değiştirilmesi veya yok edilmesi de teknolojinin gelişimi ile endişe verici bir risk olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışmamızda elektronik tebligat sürecinde kişilerin karşılaşabileceği riskler de incelenmiştir. Bu bağlamda çalışmamızda elektronik tebligat sürecinde uygulamada sıkça karşılaşılan sorunlar incelenecektir.Öğe Anonim şirket genel kurul kararlarının iptali davası(Türk-Alman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Başözen, Yusuf Enes; Dırenisa, EfeAnonim şirketin iki zorunlu organı bulunmaktadır. Bunlar yönetim kurulu ve genel kuruldur. Yönetim kurulu tüzel kişiliğin yönetim ve temsili ile ilgilenen zorunlu organıdır. Genel kurul ise, anonim şirketin karar alma organıdır. Anonim şirket kararlarını, genel kurul toplantıları aracılığıyla alır. Bu toplantıların sağlıklı bir şekilde alınabilmesi için belirli esas ve şekil şartlarına uyulmalıdır. Şartlara aykırılıkların var olması halinde kanun koyucu bu aykırılıklara bazı yaptırımlar bağlamıştır. Bu yaptırımlardan biri iptal edilebilirliktir. Bir genel kurul toplantısı iptal edilebilir nitelikte ise genel kurul kararlarının iptali davasına konu olabilir. Çalışmanın konusu anonim şirket genel kurul kararlarının iptali davasıdır. Bu çalışma iptal davasının detaylıca incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışma üç ana bölüm üzerine yazılmıştır. İlk bölümde genel kurul kararları ve geçersizlik halleri incelenmiştir. İkinci bölümde genel kurul kararlarının iptali davasındaki yargılama usullerine yer verilmiştir. Son bölümde ise, iptal davasını sonucunda verilen hüküm ve hükmün etkileri üzerinde durulmuştur. Çalışmanın konusu medeni usul hukuku eksenlidir. Ancak konu bütünlüğü sağlamak ve usuli konulardaki anlatımı güçlendirmek amacıyla maddi hukuka yönelik açıklamalara da yer verilmiştir. Bu çalışmada öğretide var olan görüş ayrılıklarına ve yargı kararlarına detaylı olarak yer verilmiştir. Aynı zamanda hem maddi hem de usul hukuku bakımından birçok eserden yararlanılmış ve atıflandırılmıştır. Anlatımı kolaylaştırma amacıyla alt başlıklar kullanılmıştır.Öğe Avrupa Birliği hukukuyla mukayeseli olarak kamu sektöründe veri yönetişiminin hukuki çerçevesi(Türk-Alman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Bayar, Çağatay; Çekin, Mesut SerdarThe current level of data-based technologies has made it necessary for governments to regulate data governance. Many segments of society want to utilise the opportunities and possibilities brought by the data-based economy. In this context, data has started to be subject to legal regulations. How the data held by the public sector will be handled by the legal orders is the subject of this study. In the first part of study, the development of data science and the concepts within this scope are explained. The opportunities created by the data-based economy are evaluated. The change in perspective from public administration to good governance is analysed. In the second part, the governance of public sector data in European Union law is explained. Within the scope of the European Data Strategy objectives, especially the reuse of public sector data is carefully analysed. In the third part, legal regulations and approaches in future planning regarding public sector data in the Turkish legal system are analysed. The importance of legal policies needed in Turkey's digital transformation is emphasised.Öğe Blockchain teknolojisine ilişkin kanunlar ihtilafı meseleleri(Türk-Alman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Mert, Baver Mazlum; Çalışkan Yusuf2008’de Satoshi Nakamoto adı altında gerçek kimliği bilinmeyen kişi veya kişiler tarafından öne sürülen Bitcoin fikrinin arkasında yer alan blockchain teknolojisi birçok sektörün ilgisini çekmiştir. Blockchain, sağlamış olduğu merkezi otoritelerden bağımsızlık, değişmezlik ve şeffaflık özellikleriyle birçok hukuki işlemin hızlı, güvenilir ve daha ekonomik olarak gerçekleşmesini sağlamaktadır. Bu nedenle blockchain teknolojisinin kullanımı birçok sektörde hızla yaygınlaşmaktadır. Ancak bu teknolojinin kullanımına bağlı olarak yabancılık unsurunu haiz birçok uyuşmazlık yaşanmaktadır. Söz konusu uyuşmazlıklarda uygulanacak hukukun doğru bir şekilde belirlenmesi adaletin sağlanması bakımından elzemdir.Öğe Sermaye şirketlerinde pay sahipliğinin ispatı(Türk-Alman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Saldıroğlu, BurakPay kavramı anonim şirketler ve limited şirketler için önemli bir yer tutmaktadır. Ayrı tüzel kişiliği olan bu şirketlerde pay sahibi, sahip olduğu pay ile şirket ortağı olmakta, şirketin kendisine sağladığı hak ve borçlardan yararlanmaktadır. Sermaye şirketlerinin bağımsız bir kişiliği olmasından dolayı pay sahipleri tüzel kişiliği olmayan diğer şirketler kadar kolay tespit edilmeyebilmektedir. Kendi tüzel kişiliği bulunmayan şirketlerde ortaklar şirket adına davranmakta ve şirketin hak ve borçlarından kendi malvarlıkları ile sorumlu olmaktadırlar. Fakat sermaye şirketlerinde şirket adına davranmaya ve şirketi temsil etmeye yetkili olan organ yönetim organı olan yönetim kurulu veya müdür/müdürler kuruludur. Bu sebeple pay sahiplerinin sorumlulukları ve şirket adına hareket etme kabiliyetleri diğer şirketlere göre daha azdır. Genel kurulda alınan kararlara etki eden pay sahipleri olağan zamanlarda şirket adına davranmadıkları için pay sahipliği alelade veya hemen anlaşılabilir bir durum değildir. Pay, sahibine ortak olduğu şirkete karşı hak ve borçlara sahip olma yetkisi vermektedir. Bu hak ve borçlar pay sahibine değil paya tanınmıştır. Örneğin şirketin kâr payı dağıtmasında pay sahibi değil, elinde bulundurduğu pay önemlidir. Pay sabit kalır, pay sahibi değişkendir. Bu paya ve dolayısıyla ortaklara özgü hak ve borçlara sahip olduğunu iddia eden kişinin pay sahipliği gündeme gelecektir. Pay sahipliğini ise pay sahibinin somut olayın koşullarına göre ispatlaması gerekebilecektir. Pay sahipliğini ispatlaması gereken pay sahibi için çeşitli yollar vardır. Bu yolları çözümleyebilmek için bu tezde öncelikle payın aslen- devren kazanılması ayrımı anonim şirketler ve limited şirketler için ayrı ayrı incelenmiştir. Kaydi pay sistemi bu tezin araştırma konusu içine dahil edilmemiştir. Zira kaydi pay sisteminde pay sahipliğinin ispatlanması esas sözleşme sistemine göre daha kolay ve daha az ihtilaflı bir konudur. Anonim ve limited şirketlerde payın aslen kazanılması; kuruluşta, sermaye artırımında, birleşme, bölünme ve tür değiştirmede aslen kazanma olarak ayrılabilir. Tüm bu aslen kazanma şekillerinde önceden var olmayan bir pay meydana gelmekte ve pay sahibi bu payı kazanmaktadır. Payı edinen pay sahibi pay sahipliğini esas sözleşme, ticaret siciline tescil, pay defteri, varsa pay senedi veya ilmühaber, hazır bulunanlar listesi gibi vasıtalarla ispat edebilecektir. Anonim ve limited şirketlerde devren kazanma iradi kazanma veya devredenin iradesi aranmaksızın kazanma şeklinde gerçekleşebilir. Her iki şirket türünde de devredenin iradesi olmaksızın kazanma miras yoluyla kazanma, cebri icrayla kazanma, mahkeme kararıyla kazanma ve eşler arasındaki mal rejimi sözleşmesine dayanarak kazanma şeklinde gerçekleşebilir. Pay sahipleri bu kazanma şekillerinde pay sahipliklerini aslen kazanmada kullanılabilecek olan araçlarla veya mahkeme kararıyla, icra memuru şerhiyle, vasiyetname ile de ispat edebileceklerdir. Anonim şirketlerde iradi kazanma ise senede bağlanmamış çıplak payların devri ile, hamiline yazılı pay senetlerinin devri ile ve nama yazılı pay senetlerinin devri ile kazanılabilecektir. Çıplak paylar pay devir sözleşmesi ve zilyetliğin devri ile, hamiline yazılı pay senetleri zilyetliğin devri ve senedin teslimi ile, nama yazılı pay senetleri ise ciro ve senedin teslimi ile devredilecektir. Anonim şirketlerde pay senedinin iradi olarak devren kazanılmasında pay sahipliği özellikle pay senetleri ile ispatlanabilecektir. Limited şirketlerde ise payın iradi olarak devren kazanılması noterce onaylanmış bir devir sözleşmesi ve şirket onayı ile gerçekleşebilecektir. Burada da pay sahibi özellikle devir sözleşmesi veya genel kurul kararı ile pay sahipliğini ispatlayabilecektir.Öğe Çalışma hakkına erişimde yabancı–vatandaş temelli ayrımcılık(Türk-Alman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Kaya, TuğçeTarihin her döneminde, devletlerin sınırlarını aşan bir insan hareketliliği söz konusudur. Son yüzyıl içerisinde bu hareketlilik, olumlu ve olumsuz nitelikteki birçok gelişme nedeniyle büyük ölçüde hız kazanmıştır. Birçok insan; savaşlar, ekonomik krizler ve iç karışıklıklar gibi olumsuz gelişmeler nedeniyle yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kalmıştır. Küreselleşmenin etkisiyle yer değiştirmenin kolaylaşması, çalışma ve eğitim olgularının ülke sınırlarının dışına yayılması, bilgi ve üretim artışı gibi olumlu yöndeki gelişmeler de insanları kendi iradeleriyle başka topraklarda yaşama fikrine itmiştir. Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaş başta olmak üzere, özellikle Ortadoğu ülkelerinde mevcut olan huzursuz ortamın ve yabancıları ülkeye çeken imkanların artmasının etkisiyle Türkiye; bu insan hareketliliğinden en fazla etkilenen ülkelerden biri olmuştur. Farklı ülkelerden gerçekleşen içe doğru göçler ile birlikte ülkenin demografik yapısı son birkaç yıl içerisinde tahminleri aşan ölçüde değişmiştir. İnsan hareketliliğinin bu hızda gerçekleşmesi ve bu hareketliliğin içinde zorla yerinden edilen insanların oranının oldukça yüksek olması; yabancıların uluslararası alanda ve gittikleri ülkelerde korunması gerekliliğini beraberinde getirmiştir. İnsan onuruna yakışır bir hayat sürdürebilmelerinin sağlanması amacıyla, uluslararası hukukta ve devletlerin iç hukukunda yeniliklere ve değişikliklere gidilmiş; haklardan yararlanmada yabancılara tanınan alan giderek genişlemiştir. Bu durum, yabancı ve vatandaş kavramlarını iki zıt kutup olarak karşı karşıya getirmiş; yakın tarihe kadar millet bilincinden doğan yabancı düşmanlığı, bugün yerini yabancı-vatandaş temelli ayrımcılığa bırakmaya başlamıştır. Yabancı-vatandaş temelli ayrımcılık; devletin toprakları üzerindeki yetkilerini, vatandaşların ise haklarını ve varlıklarını kaybetme korkusundan beslenmektedir. Yabancı-vatandaş temelli ayrımcılığın en belirgin olduğu alanlardan biri çalışma hayatıdır. Yabancıların bulundukları ülkede yaşamlarını insan onuruna yakışır biçimde sürdürebilmelerindeki en önemli araçlardan biri, insan onuruna yakışır bir işte çalışmalarıdır. Bu ise; devletin bir temel insan hakkı olan çalışma hakkını, yabancılar bakımından erişilebilir kılmasıyla mümkün hale gelir. Fakat çoğu zaman, devletlerin çalışma hakkından yararlanmada ve bir iş sahibi olma fırsatları yaratmada yabancılar ile vatandaşları arasında haklı bir sebebe dayanmayan sınırlamalara ve farklı muamelelere başvurduğu görülmektedir. Devletin bu tavrı işveren davranışlarına da yansımakta; böylece yabancı, vatandaş olmama durumu nedeniyle çalışma hayatı içerisinde sömürülmekte veya tamamen çalışma hayatının dışına itilmektedir. Bu tez çalışması, çalışma hakkına erişimde yabancı-vatandaş temelli uygulanan farklı muameleleri ve hangi muamelelerin ayrımcılık teşkil ettiğinin tespiti amacıyla kaleme alınmıştır. Bu amaçla; ilk olarak çalışma hakkının herkese tanınan temel bir insan hakkı olma niteliği ortaya konmuş, doktrinde ve hukuki düzenlemelerde muğlak olan çalışma hakkına erişim kavramı açıklanmaya çalışılmış ve son olarak yabancı ve vatandaş statüleri detaylandırarak çalışma hakkına erişimde yabancı-vatandaş temelli ayrımcılık olarak kabul edilebilecek haller üzerinde tartışılmıştır.Öğe Die funktionen der grundrechte in privatrechtlichen zusammenhängen in der Deutschen rechtsordnung(Türk-Alman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Yıldırım, ÖzlemDer Grundrechtskatalog hat auf sämtliche Bereiche des Privatrechts Einfluss, auch wenn immer noch viele Menschen die Grundrechte nur als Abwehrrechte gegen den Staat verstehen. Hierbei kommen insbesondere das Arbeits-, Miet-, Versicherungs-, Bank- und Datenschutzrecht in Betracht. In diesem Zusammenhang ist die Frage der Wirkung der Grundrechte zwischen Privatpersonen von zentraler Bedeutung. Obwohl sich die mittelbare Drittwirkung der Grundrechte bereits vor vielen Jahren im Privatrecht durchgesetzt hat, können die Fragen nach der Wirkung der Grundrechte zwischen Privaten und der Grundrechtsfunktionen im Privatrecht, insbesondere im Hinblick auf die gesellschaftlichen und technischen Entwicklungen sowie die Funktion der Privatautonomie, weder in der deutschen noch in der türkischen Rechtsordnung als erledigt angesehen werden. Aus diesen Gründen stellt sich vor allem die Frage nach der Rolle der Reichweite der Schutzpflicht des Staates in privatrechtlichen Streitigkeiten. Anhand verschiedener Entscheidungen der deutschen und türkischen Gerichte wurden in dieser Arbeit die Wirkung von Grundrechten zwischen Privatrechtssubjekten und Funktionen der Grundrechte untersucht, wobei sich die Untersuchung auf die mittelbare Drittwirkung und die objektiv-rechtliche Dimension der Grundrechte bzw. die grundrechtliche Schutzpflicht konzentriert hat. Weiterhin hat sich die Arbeit mit aktuellen wichtigen Themen des Arbeits- und Datenschutzrechts aus der Praxis befasst und diese sorgfältig aufbereitet, wobei die deutsche Rechtsordnung detaillierter behandelt und im arbeitsrechtlichen Bereich nur das Streikrecht diskutiert wurde. Dieser Themenbereich des Streikrechts wurde lediglich bezugnehmend auf das deutsche Rechtssystem analysiert. Der Grund für die ausführliche Befassung mit der deutschen Rechtsordnung liegt darin, dass die Diskussion darüber, ob und wie die Grundrechte auf Privatrechtsverhältnisse wirken erstmals in Deutschland geführt bzw. die Drittwirkung erstmals in Deutschland „erfunden“ wurde. Aufgrund des enormen Einflusses der in diesem Zusammenhang durch die deutsche Rechtsprechung und Literatur geführten Diskussionen auf die türkische Rechtsordnung, wurde diese ebenfalls untersucht. In diesem Abschnitt der Arbeit wurde jedoch lediglich das türkische Datenschutzrecht behandelt und hierbei auf die praxisrelevanten Fallgestaltungen eingegangen und diese kritisch beleuchtet, die in der Praxis häufig vorkommen.Öğe Trafik (karayolları zrounlu mali sorumluluk) sigortasında aşkın zarar ve ispatı(Türk-Alman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Seven, ElifÖncelikle sigortacının trafik (karayolları zorunlu mali sorumluluk sigortasının temel özellikleri), sözleşmenin tarafları ve yükümlülükleri incelenmiş, sonra aşkın zarar kavramı ve aşkın zarar tazminatının şartları, aşkın zarar kapsamına giren kalemler ve aşkın zarar tazminatının belirlenmesine ilişkin esaslar incelenmiştir. Akabinde sigortacının trafik sigortasında temerrüde düşmesi sebebi ile oluşan aşkın zarar tazminatı ve bu tazminatın ispat yöntemi hakkında çıkarımlarda bulunulmuştur. Yapılan çalışmalar sonucunda, sigorta tazminatını ödemekte temerrüde düşen sigortacıya karşı şartları oluştuğu takdirde HMK m. 110 ile haksız fiilden kaynaklanan sigorta tazminatını ödeme yükümlülüğü ile borca aykırılıktan doğan aşkın zarar tazminatının aynı dava dilekçesinde ileri sürülebileceği belirtilmiştir. Trafik sigortaları bakımından sigorta sözleşmesinin amacına ve objektif iyiniyet kuralına aykırı davranıp sigorta tazminatını ödemeyi geciktiren sigortacının zarar görenin yargılama giderlerinden doğan aşkın zararını da tazmin edilebileceği ifade edilmiştir. TBK m. 122/2 hükmünde ifade edilmek istenen durumun yetki tasarrufu ilkesinin istisnasını teşkil eden bir durum olduğu ve aşkın zarar tazminatının soyut yöntem ile ispat edilmesinin yeterli olduğu da bu çalışma sonucunda ortaya çıkmıştır. Son olarak alacaklının alacağı sigorta tazminatı ile aşkın zarar tazminatı toplamı sigorta bedelini aştığı takdirde sigortacının sigorta bedeli ile sorumlu olduğunu ve sigorta bedelini aşan meblağ ile sorumlu olmayacağını savunma olarak ileri sürmesinin, aşkın zarar tazminatının kaynağının sigorta sözleşmesi değil borca aykırılık olması sebebi ile geçersiz olacağı sonucuna varılmıştır.