Kamu Hukuku Bölümü Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 110
  • Öğe
    Hukukun performativitesi
    (2021) Çap, Güneş
    Performativite her ne kadar farklı anlamları ve kullanımları ile son yıllarda dil bilimi, sanat, felsefe, kültürel çalışmalar ve iletişim gibi çeşitli disiplinlerde gözde bir kavram olsa da hukuk gibi değişim ve dönüşüme direnme eğilimi olan disiplinlerde henüz yaygın kabul görmüş bir kavram değildir. Performativite kavramına sosyal ve kültürel bilimlerde duyulan ilgi, hukuk alanında daha bütüncül bir yaklaşımla hukuk kavramı üzerinden bir tartışmaya döner. Normlar hiyerarşisi, “olan” ve “olması gereken” arasındaki ayrım gibi kabullerden yola çıkarak hukuku bir sistem veya bir düzen olarak ele alan geleneksel hukuk düşüncesi karşısında, hukuk alanında performativite tartışması hukuki normativite kavramını odağına alır.
  • Öğe
    Kişilerin haklarını savunmak milli bütünlüğe aykırı mıdır? Durkheim'in 'Milli' bireycilik anlayışı
    (2021) Arıkan, Engin
    Bireycilik genellikle milli bütünlüğün karşısında duran bir dünya görüşü olarak anlaşılır. Ancak Durkheim’a göre bireycilik modern toplumların milli bütünlüğü açısından merkezi bir değerdir. Endüstriyelleşmiş toplumları bir arada tutan kolektif bilinç, birey kültüdür. Bu sebepten dolayı insanlar kişi hakları ihlalleri karşısında sadece o kişi için üzüntü veya gelecekte kendi başlarına da kötü bir şey gelebileceğinden dolayı korku hissetmez; aynı zamanda kutsallarına saygısızlık edildiği için tepki gösterirler. Durkheim’a göre kişilerin haklarını savunmak bireyci olduğu kadar millidir de. Yazar, Fransa’da önemli bir toplumsal kırılma anı olan Dreyfus vakasında kişi haklarını korumanın milli bütünlüğün muhafazası için gerekli olduğunu savunmuştur. Öte yandan Durkheim, klasik liberal negatif özgürlük anlayışının yetersiz olduğunu da belirtir. Düşünüre göre hakiki bireycilik, bireyin toplum ile bütünleşip, toplumsal düzenlemeler ile geliştiği bir anlayışı temsil eder. Bunun için Durkheim meslek örgütlerinin toplumsal yaşamdaki rolünün arttırılması, sosyal adaletin sağlanması, ailenin güçlendirilmesi, kadınların iş hayatına kazandırılması, eğitimin geliştirilmesi gibi bazı reform önerilerinde bulunmuştur.
  • Öğe
    Robert Alexy'nin ilkeler teorisine genel bir bakış
    (2021) Çap, Güneş
    Alman anayasa hukukunda dikkat çeken önemli çalışmalardan biri olan Robert Alexy tarafından kaleme alınan “Temel Haklar Teorisi” sadece anayasal hakların çerçevesini ve sınırlarını belirlemeye değil aynı zamanda anayasal hakların tanımı ve normatif yapısını açıklamaya da çalışır. Kural ve ilkeleri birbirinden ayıran ve tartımı ilkelere özgü bir uygulama olarak gören ilkeler teorisi, Alexy’nin temel haklar teorisinin normatif temelleri açısından başlangıç noktasını oluşturur. Alexy; bu eserinde sadece anayasal hakların tanımı, yapısı ve çerçevesi ile ilgili analizlerde bulunmamakta aynı zamanda teorisinin temelini oluşturan ilkeler teorisinin de ana hatlarını çizmektedir. Bu çalışma, Alexy’nin anayasal haklar teorisinin bu temel argümanlarını mercek altına almakta ve özellikle ilkeler teorisinin temel kabullerini değerlendirmeyi amaçlamaktadır.
  • Öğe
    Devlet sırrı ve ifade özgürlüğü: İnsan hakları Avrupa Mahkemesi kararları çerçevesinde bir inceleme
    (2022) Egeliği, Ömer Emrullah
    With the idealization of transparency and accountability by the concepts of rule of law and democracy, state secrecy has tended to transform into an exceptional field However, the indispensability of some government activities to be confidential by their nature continues today These facts linked the justification of the state secret to its function in a democratic society State secret can be a mean or reason for interference to the fundamental rights and freedoms Freedom of expression is one of the prominent among these rights and freedoms Jurisprudence of the European Court of Human Rights (ECHR) are instructive in terms of the nature of state secret and how it can be harmonized with freedom of expression The study focused on how state secret was handled in limiting freedom of expression in the judgments of the ECHR It has been determined that the disclosure of state secrets is interpreted within the scope of freedom of expression in some cases These interpretations are based on the existence of public interest such as the society’s right to information, transparency, and democracy.
  • Öğe
    Birden fazla hükümdeki cezaların toplanması
    (2022) Ağkuş, Kazım Furkan; Mahmutoğlu, Fatih Selami
    Türk Ceza Hukuku reformuyla, cezaların içtimaı ceza kanunundan çıkartılarak bir toplama işlemi olarak infaz kanununda düzenlenmiştir. Birden fazla hükümdeki cezaların toplanması koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik sürelerinin hesaplanması bakımından kişinin kapalı ceza infaz kurumunda geçireceği sürenin belirlenmesi noktasında büyük bir öneme sahiptir. 17.08.2016 tarih ve 671 sayılı KHK ile 14.04.2020 tarih ve 7242 sayılı kanunla yapılan değişiklikler uyarınca bu sürelerin hesaplanması basit bir toplama işleminden çıkarak farklı uygulamalara neden olmuştur. Nitekim suç tipleri bakımından farklı koşullu salıverilme oranları ve denetimli serbestlik süreleri düzenlenmektedir. Bu ise birden fazla hükümdeki cezaların toplanmasında birden çok ihtimale sebep olmaktadır. Bu çalışmanın amacı söz konusu ihtimalleri inceleyerek mevcut durumu ortaya koymaktır.
  • Öğe
    Somut norm denetiminde anayasa'ya aykırılık iddiasının ciddiliği meselesi
    (2022) Egeliği, Ömer Emrullah
    In order to raise a claim of unconstitutionality, the relevant court must first consider that a provision of law to be applied to a case before it is unconstitutional. However, if the parties to the relevant case argue that a provision of law is unconstitutional, then the court must first consider the seriousness of the objections. In other words, two separate evaluation criteria should be applied for two different situations. The seriousness of the claim of unconstitutionality has objective and subjective dimensions. Objective seriousness means that the claim of unconstitutionality is legally arguable. Subjective seriousness, on the other hand, requires that the claim complies with the rules of bona fides. Both dimensions should be taken into consideration together. Otherwise, claims may be used in bad faith to prolong the case. There are some drawbacks in accepting such malicious claims. The claim of unconstitutionality has the effect of suspending all cases in that court in which the relevant provision will be applied. Therefore, this procedure may result in a violation of the right to a trial within a reasonable time for these cases. The decision finding the claim of unconstitutionality unserious may be appealed. In this study, the procedure how the Turkish Court of Cassation evaluates the lower courts' decisions finding the claim of unconstitutionality unserious is also addressed. It has been concluded that the Court of Cassation has a tendency not to make a distinction between the criteria for finding an unconstitutionality and finding the claims of unconstitutionality serious.
  • Öğe
    Temel ceza hukuku ilkelerinin disiplin, fiil ve yaptırımlarına uygulanabilirliği
    (2022) Erdem, Nida
    Disiplin hukuku kapsamında tesis edilen idari işlemler mevzuattan ve içtihattan doğan birçok temel ilkeye tabidir. Ceza hukuku alanında geçerli olduğu bilinen bu temel ilkeler, bazen farklı şekillerde de olsa disiplin hukuku alanında da uygulanabilmektedir. Çalışmamızda daha ziyade güncel yargı kararlarına yansımış, uyuşmazlık konusu ilkelere yer verilmiştir. Çalışmanın amacı temel ceza hukuku ilkeleri hakkında teorik bilgiler vermekten ziyade, bu ilkelerin disiplin hukukunda ve yargı kararlarında ne şekilde karşılığını bulduğunun incelenmesi, geçmiş yıllara nazaran yargı uygulamasında bir değişiklik olup olmadığının tespit edilmesi ve söz konusu yargı kararlarının değerlendirilmesidir. Bu kapsamda özellikle içtihatta değişiklik gösteren ve mümkün oldukça en son tarihli güncel kararlara yer verilmeye çalışılmıştır.
  • Öğe
    Türk ve Alman vergi hukuku perspektiflerinden KDV’nin anayasal vergilendirme ilkeleri bakımından hukuk düzeni içerisindeki yeri
    (2023) Sayın, Adil Selim
    Vergiler genel olarak gelir, servet ve harcamalar üzerinden alınmaktadır. KDV harcamalar üzerinden her safhada net olarak alınan ve dünyada yaygın olarak tercih edilen tipik bir muamele vergisidir. Dolaylı bir vergi olması ve nihai tüketiciler tarafından ödenmesi, nihai tüketicilerin ise vergilendirme ilişkisinin tarafı olmaması gibi özellikleri olan KDV’nin, anayasamızda yer alan vergilendirme ilkelerinin alanına girmediğini söylemek mümkün değildir. Bu çalışmada KDV’nin anayasal vergilendirme ilkeleri bakımından incelenmesi amaç edinilmektedir.
  • Öğe
    İnsan hakları Avrupa Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kararları çerçevesinde suç isnat edilen kişinin asgari haklarından biri olarak avukat vasıtasıyla temsil edilme hakkı
    (2024) Demirkıran, Eyüp Kaan
    The right to legal representation is protected by Article 6 of the European Convention on Human Rights (ECHR). This right may arise in both criminal law and private law disputes. In this study, this right is examined in detail in the context of the European Court of Human Rights (ECtHR). Limitations on this right, the problems concerning this right at the investigation and prosecution stages are explained. Case law of the ECtHR and the Constitutional Court of Turkey is presented.
  • Öğe
    İdari gözetim altında tutulanların hak ihlâli iddiaları karşısında etkili başvuru hakkı: Uyuşmazlık mahkemesi ve anayasa mahkemesi’nin iki farklı kararı Sakarya Hukuk Dergisi (SHD)
    (2024) Yılmaz Eren, Esra; Demirkıran, Eyüp Kaan
    İdari gözetim, uluslararası koruma başvurularının değerlendirilmesi veya sınırdışı etme işlemleri sürecinde devletler tarafından sıklıkla uygulanmaktadır. İçtihatlar incelendiğinde idari gözetim altında tutulan kişilerin zaman zaman işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında çeşitli ihlâllerle karşılaştıkları görülmektedir. Buna karşın Türk Hukuku bakımından idari gözetim altında tutulan kişilerin tutulma koşulları bağlamında yaşadıkları hak ihlâllerine karşı başvurabilecekleri hukuki yollar konusunda bir belirsizlik göze çarpmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi tarafından da dile getirilen bu eksiklik, Anayasa Mahkemesi'nin içtihadı ile giderilmeye çalışılmıştır. Ancak Mahkeme tarafından işaret edilen idari yargı yolunun uygulamada sorunlara çözüm oluşturduğuna, başka bir deyişle etkili bir başvuru yolu teşkil ettiğine dair somut davalar bulunmamaktadır. Ayrıca Anayasa Mahkemesi'nin idari yargının etkili bir başvuru yolu olduğuna ilişkin içtihadı devam ederken aynı hususta Uyuşmazlık Mahkemesi'nin adli yargının görevli olduğuna hükmetmesiyle iç hukuktaki başvuru mekanizmasına ilişkin belirsizlik daha belirgin hale gelmiştir. Bu çalışma kapsamında işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında idari gözetim koşulları ele alınarak, bu koşulların iç hukukta dava edilmesine ilişkin içtihatlar incelenmiştir. Bu bağlamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi ve Uyuşmazlık Mahkemesi kararları karşılaştırmalı olarak değerlendirilerek, idari gözetim koşullarının dava edilmesine yönelik hukuki boşluğun etkili başvuru hakkı kapsamında ihlâl teşkil ettiği ileri sürülmekte ve bu ihlâlin ortadan kaldırılmasına yönelik çözüm önerileri sunulmaktadır.
  • Öğe
    Belirlilik ilkesi bağlamında ceza muhakemesi hukukunda 'gecikmesinde sakınca bulunan hal' kavramının tanımlanması sorunu
    (2024) Çınar, İsmail
    Ceza muhakemesi işlemleri, ancak kendileri için öngörülen kurallara uygun olarak yapılabilir. “Gecikmesinde sakınca bulunan hâl” kav-ramı, bir işlem için öngörülen kuralın istisnası bağlamında, istisnanın temel şartı olarak kullanılmaktadır. Buna göre bu hâllerde bir işlem istisnai olarak, o işlem için öngörülen şartlardan biri eksik olduğu hâlde yapılabilmektedir. Koruma tedbirlerinde olduğu gibi bu tarz işlemlerde temel hak ve hürriyetlere müdahale söz konusu olabilir. Bu sebeple “gecikmesinde sakınca bulunan hâl” kavramının sınırları belirlenmelidir. Zira kavram belirsiz bir kavramdır. Bu itibarla önce ceza muhakemesinde belirlilik ilkesi ve belirsizliği gidermenin yolları; akabinde ceza muhakemesinde “gecikmesinde sakınca bulunan hâl” kavramının yer aldığı düzenlemeler ele alınacaktır. Bir hukuk terimi olarak mevzuattan hareketle genel bir tanımı oluşturulduktan sonra ceza muhakemesinde “gecikmesinde sakınca bulunan hâl” kavramının tanım ve sınırları üzerinde durulacaktır.
  • Öğe
    Basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüdehafif (BTM’lik) yaralamalar ile ilgili TCK m. 86/2 düzenlemesinin yol açtığı sorunlar
    (2024) Çınar, İsmail
    The offence of intentional injury, the basic form of which is regulated in Article 86/1 of the Turkish Penal Code, has a qualified form that requires a lesser penalty. According to this qualified form, the offender is sentenced to a lesser penalty than the basic form of the offence if the effect of the intentional injury on the person is mild to the extent that it can be eliminated by a simple medical intervention. This qualified form of this regulation, which was introduced by taking into account the result of the offence, brings along many problems. Most of these problems arise from the fact that the regulation was introduced as a qualified case, and some of them arise from the use of the concept of simple medical intervention in the regulation. Many problems arising in the context of the regulation arise in the context of its relationship with the aggravated circumstances. All problems have shown that the regulation in Article 86/2 of the TPC is problematic. In its current form, the regulation leads to impunity for injuries that do not require any medical intervention. In addition, it leads to wrong judgements in practice, especially in deaths resulting from minor injuries. For this reason, the regulation should be amended.
  • Öğe
    AİHM ve AYM kararları ışığında istihbari delile dayalı tahdit kodu uygulaması üzerine bir değerlendirme
    (2024) Yılmaz Eren, Esra
    States create lookout-watchlists of persons who should be prevented from entering or removed from the country in order to ensure national security. Within the scope of its surveillance system, Turkey also applies restriction codes for various reasons ranging from foreigners being members of terrorist organizations to carrying epidemic diseases. In some cases, the application of a restriction code is based on concrete data, while in other cases it is applied for abstract reasons such as public security and intelligence.A review of administrative court decisions reveals that the application of security restriction codes based on intelligence evidence or national security reasons is subject to inconsistent decisions. This different practice between the courts creates a serious legal uncertainty, especially when it is taken into consideration that individuals are informed of these codes through different restrictive procedures such as deportation or ban on entry into the country. The fact that some of the persons to whom the codes are applied are seeking international protection makes the extent of unlawfulness even more serious. The application of a restriction code based on intelligence evidence needs to be addressed in the context of the principle of equality of arms, which is a component of the right to a fair trial. However, denial of entry to the country and deportations, which are considered as acts of state sovereignty, are not accepted within the scope of Article 6 right to a fair trial. The European Court of Human Rights (ECtHR) utilises both Article 6 and Article 1 of Additional Protocol 7 when determining procedural safeguards in the context of deportation proceedings in the context of national security. Although not yet reflected in the Constitutional Court’s (CC) judgments, the ECtHR jurisprudence in the context of Article 1 of Additional Protocol 7 should also be considered as a guiding principle for the application of restriction codes in Turkey. This general legal grounding should be applied by administrative courts and a consistent case law should be established. This is a requirement of the rule of law and the principle of predictability. Within the scope of this study, national security based restriction code practice of Turkey will be discussed and the legality of the administration’s establishment of these codes will be evaluated in the light of the CC and the ECtHR jurisprudence. Finally some recommendations will be made.
  • Öğe
    Siyasi partilerin denetimine dair kararlara karşı bireysel başvuru yapılamaması kuralı: Amacı, önemi ve değerlendirilmesi
    (2024) Demirkıran, Eyüp Kaan
    Siyasi partilerin denetimi görevini yerine getiren Anayasa Mahkemesi bu denetim kapsamında siyasi partiler hakkında çeşitli kararlar vermektedir. Siyasi partilerin kapatılması veya mali yardımdan yoksun bırakılması ile karşılaşılabilmektedir. Siyasi partiler hakkında yerine getirilen denetim kararları aleyhine bireysel başvuru yapılması Türk hukukunda mümkün değildir. Zira 6216 sayılı Yasa’nın m.45/3 hükmü anayasa mahkemesi kararlarına karşı bireysel başvuru yolunu kapamıştır. Siyasi partilerin denetimine dair kararlar da anayasa mahkemesi kararlarındandır. Madde hükmü tüm anayasa mahkemesi kararlarını kapsar biçimde belirlenmiştir. Benzer bir hüküm Alman hukukunda da yer almaktadır. Alman hukuk literatüründe bu kural iki gerekçe ile savunulmaktadır. Birincisi sınırsız (ad infinitum) denetim ihtimalini ortadan kaldırmaktır. Diğeri ise yargıçların kendi baktıkları davada tekrar yargıçlık yapmasını engellemektir. Bu menfaatler ışığında çalışmada Türk hukukunda siyasi partilerin denetim kararlarına karşı bireysel başvuru yapılamaması kuralı değerlendirilmiştir. Türk hukukunda siyasi partilerin denetim kararları görülürken Anayasa Mahkemesinin kendini davaya bakan mahkeme olarak görerek somut norm denetimi ile konuyu kendine gönderdiği bilinmektedir. Anayasa Mahkemesi bu durumu ise bireysel başvurularda kabul etmemiştir. Siyasi partilerin denetimine dair kararların bireysel başvuru ile denetimi Türk hukukunda mevcut düzenlemeler ışığında mümkün değildir. Bu çalışmada hukuk politikası açısından çeşitli öneriler sunulmuştur.
  • Öğe
    Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı bağlamında hassas durumdaki yabancıların idari gözetimi
    (2024) Yılmaz Eren, Esra
    Çocuklar, hamile ve bebek emziren kadınlar, yalnız ebeveynler, zihinsel ya da fiziksel hastalığı olanlar, engelliler, yaşlılar, insan ticareti mağdurları, işkence, tecavüz veya diğer psikolojik, fiziksel veya cinsel şiddet biçimlerine maruz kalan kişiler literatürde hassas durumda olan kişiler olarak tanımlanmaktadır. Bu kişiler sığınma aramak için başvurdukları devlette özgürlükleri kısıtlanarak idari gözetim tedbirine konu olduklarında kişisel kırılganlıkları nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı yanında başka hak ihlallerine de maruz kalmaktadırlar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi son yıllarda hassas durumda bulunan kişilere ilişkin detaylı bir içtihat oluşturmuştur. Mahkeme, hassasiyeti ihlal eşiğini düşüren bir unsur olarak değerlendirmekte ve hakları ihlal edilen kişilerin hassas durumda olması halinde devletlerin özen ve koruma yükümlülüklerini daha geniş yorumlamaktadır. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı kapsamında hassas kişilerin idari gözetimi gereklilik ve orantılılık ilkeleri bağlamında katı bir değerlendirmeye tabi tutulmaktadır. Bu çalışma kapsamında AİHM içtihadında kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ve idari gözetim konusunda genel bilgiler verildikten sonra hassas durumda olma/kırılganlık kavramı incelenecektir. AİHM’in hassas durumda olanların idari gözetiminde oluşturduğu ilkeler belirlenerek, bu kişilere karşı devletlerin arttırılmış pozitif yükümlülükleri değerlendirilecektir. Son bölümde Türkiye uygulaması bağlamında karşılaştırmalı bir analiz yapılarak hassas durumda bulunan kişiler bakımından hukuka uygun idari gözetim uygulaması için öneriler ileri sürülecektir.
  • Öğe
    Avrupa insan hakları mahkemesi yargılamasında dostane çözüm ve tek taraflı deklarasyon usulü: Adalet verimlilik çatışması
    (2024) Yılmaz Eren, Esra
    The European Court of Human Rights strives to address human rights issues raised by applicants within a reasonable time, despite its limited human resources. To alleviate the workload, procedures such as the friendly settlement procedure and unilateral declarations are introduced. These methods aim to resolve disputes especially in repetitive cases through agreements supervised by the Court. However, starting from 2019, the offering of friendly settlements has become a general rule for all applications. It is posited that this measure will expedite the trial proceedings and bolster the efficacy of the Court. Nevertheless, the application of this procedure to all cases may engender rights infringements for applicants. Moreover, in cases involving grave human rights violations, this procedural approach could potentially undermine both the mandate and standing of the Court alongside the rights of the victim. This article examines the friendly settlement and unilateral declaration mechanisms within the framework of judicial system reforms. By analyzing the the merits and drawbacks of each remedy, it addresses the potential risks of establishing a uniform application that functions almost as an expedited procedure for all applications before the Court. It is emphasized that in human rights adjudications, the legitimacy of reconciliation must be carefully assessed, and supervisory authority should be vested in the Committee of Ministers. A judicious equilibrium between augmenting the Court’s efficiency and upholding justice must be meticulously deliberated upon.
  • Öğe
    Uyuşturucu mahkemeleri
    (2024) Osmanoğlu, Bilal
    This study aims to explain drug courts. Drug courts are an alternative model for referring people with substance use disorders who are suspected of or convicted of a drug-related offense to treatment and judicially monitors this treatment. Established in the United States since the 1980s as a response to rapidly rising incarceration rates for drug-related crimes, these courts focus on solving the underlying problem of the crime by using the threat of legal coercion. This is intended to reduce the burden and cost of repeatedly processing drug offenders through the nation’s courts, jails, and prisons. Participation is voluntary, and successful completion of the program results in no further prosecution or a waived sentence. Failure means a return to the traditional criminal court. Each of the drug courts, which today number over 4,000 in total, has a unique operation. For this reason, their common features are discussed together with best practices. This model, whose positive impact on recidivism rates has been demonstrated by numerous studies, is thought to bring a different perspective for Turkey, where the number of drug-related crimes and criminals is increasing every year.
  • Öğe
    Anayasa mahkemesi'nin hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun tamamı ile basit yargılama usulünün itiraz kurumu hakkında vermiş olduğu iptal kararlarının değerlendirilmesi ve mevcut sorunlara çözüm önerileri
    (2023) Bandır, Oğuz
    Anayasa Mahkemesi yakın dönemde verdiği kararlarla hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun tamamını,(*1) basit yargılama usulüyle ilgili CMK’nın 252. maddesinin ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarını anayasaya aykırı bularak(*2) iptal etmiştir. Çalışma kapsamında, maddi ceza hukuku ve ceza muhakemesi hukuku bakımından özellik gösteren söz konusu kurumlar hakkında verilen iptal kararlarının yaratacağı muhtemel sorunlar incelenmiş ve bu sorunlara ilişkin çözüm önerileri sunulmuştur.
  • Öğe
    75 jahre grundgesetz - tagungsbericht zum geburtstag der Deutschen verfassung
    (2024) Kretschmer, Joachim; Aydın, Taner; Klein, Karen; Schuster, Susanne
    On May 23, 2024, the Constitution of the Federal Republic of Germany (“Grundgesetz”) celebrated its 75th birthday. To honor this occasion, the long-term lecturers of the German Academic Exchange Service (DAAD) held a conference at the Faculty of Law of the TurkishGerman University (TDU/TAÜ), moderated by Joachim Kretschmer. After a short introduction summarizing the historical context of the German Constitution and its most important statements, four presentations took place, focusing on constitutional law, civil law, environmental protection and criminal law. These topics included the Lüth judgement (indirect third-party effect of fundamental rights), the Soraya decision (judicial development of the general right of personality), the climate decision (climate protection and intertemporal guarantees of freedom) and the penal system decision (prisoners as holders of fundamental rights)
  • Öğe
    Yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının oy hakkı ve temsili
    (2024) Egeliği, Ömer Emrullah
    In this study, the question of whether citizens living abroad should be granted the right to vote is discussed according to the favorable and unfavorable arguments. The applicability of these arguments to Turkish citizens living abroad has been tested and, within the framework of the arguments discussed, conclusions have been reached on why representation of citizens living abroad is necessary and how it should be done. The favorable and unfavorable arguments were gathered from the comparative literature, and studies in different disciplines were examined to analyze the characteristics of the Turkish community living abroad. As a result of the analysis, it has been seen that the favorable and unfavorable arguments in the literature alone are not sufficient to explain the unique characteristics of the Turkish community living abroad. The study revealed that the Turkish population living abroad does not portray a uniform profile. In addition to this, the fact that migration is continuous and reverse migration is also observed has shown that this community maintains political and emotional ties with their homeland. It is concluded that representation of this community will both maintain their ties with the motherland and sustain the interest of political organizations in the motherland. The recognition of the right to vote abroad is in the interest of both citizens in the homeland and citizens living abroad. The provisions of the Constitution are in this direction. It can even be said that the Constitution envisages an obligation to ensure the right to vote abroad. In order to ensure the representation of citizens abroad, giving them the right to vote will not be sufficient alone. This study proposes the establishment of an overseas constituency. The number of representatives allocated to this constituency should be balanced. In order to be a candidate from an overseas constituency, the condition of living abroad should be required. There should not be too many constituencies abroad, and the election periods should be short and close to the election periods at home. Votes cast abroad should be counted abroad. Moreover, the right to vote abroad should be subject to proportionate limitations in order to establish a balance of interests and representation between citizens at home and citizens abroad.