Yazar "Seven, Vural" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 20
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Afet sigortaları kanunu kapsamında DASK’a açılacak davalarda zorunlu arabuluculuk dava şartının değerlendirilmesi(Lexpera Blog, 2023) Seven, VuralMalum olduğu üzere 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen ve çok büyük can ve mal kaybına neden olan Marmara Depremi’nden sonra kamu otoritesince deprem zararlarının en aza indirilmesi amacıyla alınan birçoktedbir arasında “Zorunlu Deprem Sigortası”nın hayata geçirilmesi ve Doğal Afet Sigortaları Kurumu’nun (DASK) kurulması yer almaktadır. Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) 587 sayılı Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ile kurulmuş ve 6305 sayılı Afet Sigortaları Kanunu kapsamında faaliyetlerine devam eden kamu tüzel kişiliğini haiz bir kurumdur. 6305 Sayılı Afet Sigortaları Kanunu’nun “Zorunlu Deprem Sigortası Kapsam ve sigorta yapma zorunluluğu” başlıklı 10. maddesinin 1. fıkrasında zorunlu deprem sigortasına tabi olan yapılar açıklanmış ve 3. fıkrada Kanun koyucu tarafından zorunlu deprem sigortası yaptırılabilir demek yerine emredici bir ifade ve düzenleme ile deprem sigortasının yaptırılmasının zorunlu olduğu “yaptırılır” şeklindeki ifade ile ortaya konulmuştur.Öğe Anayasa Mahkemesi'nin karayolları Trafik Kanunu’nun 94’üncü maddesi hakkında vermiş olduğu iptal kararının değerlendirilmesi(2024) Seven, VuralAnayasa Mahkemesi 23.01.2024 tarih, 2023/130 E. ve 2024/17 K. sayılı kararı[1] ile Karayolları Trafik Kanunu (KTK) m. 94’ün üçüncü ve dördüncü fıkralarının, Anayasa’nın 13. ve 48. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptallerine karar vermiştir. Çalışmamızda, verilen iptal kararının gerekçesi, anlamı ve mevcut duruma etkileri üzerinde durulacaktır. Bu kapsamda özellikle iptal kararının etkileri bakımından, kanımızca varlığından haberdar olunmadığı anlaşılan[2], Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 1484/2 hükmü üzerinde durulacaktır. KTK m. 94’te işletenin değişmesi halinde yapılacak işlemler düzenlenmiştir. Bu hükme göre, sigortalı aracın işletenin değişmesi durumunda, aracı devreden kişi 15 gün içinde sigortacıya bu değişikliği bildirmek zorundadır (KTK m. 94/2). Anayasa Mahkemesi tarafından iptaline karar verilen maddenin üçüncü ve dördüncü fıkrasında, “(3) Sigortacı sigorta sözleşmesini durumun kendisine tebliği tarihinden itibaren onbeş gün içinde feshedebilir. (4) Sigorta fesih tarihinden onbeş gün sonrasına kadar geçerlidir.” denilmiştir. Konu ile ilgili olarak Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları (Genel Şartlar)’nın “Sigortalının Değişmesi” başlıklı C.4. maddesinde ise “(1) Sigorta sözleşmesi, sözleşmeye taraf olan sigortalıyı takip eder. (2) Sigortalının değiştiği her durumda mevcut sözleşme değişim tarihi itibarıyla kendiliğinden sona erer ve ilgiliye gün esasına göre prim iadesi yapılır. Ancak, mevcut sözleşme sigortalının değiştiği tarihten itibaren onbeş gün süresince herhangi bir işleme gerek kalmaksızın ve prim ödenmeksizin yeni işleten için sözleşme yapılana kadar geçerlidir.” denilmiştir[3]. Bu kurallar ile sigortalı motorlu aracın işletenin değiştiği hallerde, sigortanın belirtilen koşullarda bir süre daha devam edeceği ifade edilmiştir.Öğe Blablacar platformu aracılıg?ıyla yapılan tas?ımaların hukuki nitelig?i (hatır tas?ıması ve otostop kars?ılas?tırması)(Türk-Alman Üniversitesi, 2020) Seven, Vural; Öksüzoğlu, Hilal TuğbaBlaBlaCar; çevrimiçi araç paylaşımına dair bir iletişim platformudur ve dünyanın en büyük çevrimiçi platformları arasında gösterilmektedir. Türkiye’de BlaBlaCar platformu aracılığıyla yapılan taşımaların yaygınlaşmasıyla birlikte, meydana gelmesi muhtemel uyuşmazlıkların çözümünde uygulanacak hukuk kurallarının belirlenebilmesi için evleviyetle BlaBlaCar platformu aracılığıyla yapılan taşımaların hukuki niteliğinin belirlenmesi gereği doğmaktadır. Bahsedilen gereklilik, bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Bu çalışmada öncelikle BlaBlaCar platformu hakkında genel bilgilere yer verilerek sistemin nasıl işlediği anlatılmıştır. Ardından platform aracılığıyla yapılan taşımaların taşıma sözleşmesi veya hatır taşıması teşkil edip etmediği, taşıma sözleşmesi ve hatır taşımasının tanım ve unsurları ile hukuki niteliği incelenerek sorgulanmıştır. Son olarak platform aracılığıyla yapılan taşımaların isimsiz bir sözleşme niteliğinde olup olmadığı irdelenmiş ve bu bağlamda platform aracılığıyla yapılan bir taşıma esnasında Türkiye’de bir trafik kazası meydana gelmesi ihtimalinde hangi sorumluluk hükümlerinin uygulama alanı bulacağı tespit edilmeye çalışılmıştır.Öğe Doğal Afet Sigortaları Kurumu'nun (DASK) hukuki durumu ve Kahramanmaraş depremi sonucunda ortaya çıkan güncel gelişmeler(2024) Seven, Vural6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde meydana gelen ve resmî açıklamalara göre 13 milyon kişiyi doğrudan etkileyen deprem felaketi, Doğal Afet Sigortaları Kurumu’nun (DASK) hukuki niteliği ve Zorunlu Deprem Sigortası’nda sigorta bedelinin tespitine ilişkin bazı tartışmaların doğmasına neden olmuştur. Bu çalışmada; Zorunlu Deprem Sigortası’nda uygulanacak hükümler çerçevesinde DASK’ın teşekkülü, hukuki durumu ve yapısı ile zorunlu deprem sigortasında diğer sigorta sözleşmelerinde olduğu gibi bilgilendirme yükümlülüğünün olup olmadığı incelenecektir.Öğe Doğal Afet Sigortaları Kurumu'nun hukuki durumu ve güncel sorunlar(2023) Seven, VuralHacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi önderliğinde Yargıtay 4. ve 11. Hukuk Daireleri, Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanlığı, Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği Başkanlığı katkılarıyla 20- 21 Ekim 2023 Tarihlerinde “III. SİGORTA ve ŞİRKETLER HUKUKU SEMPOZYUMU” düzenlenecektir. Program Hukuk Fakültesi Dekanımız Sayın Prof. Dr. Rauf Karasu, Rektörümüz Sayın Prof. Dr. Cahit Güran, Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanı Sayın Mehmet Akif Eroğlu ve Yargıtay Birinci Başkan Vekili ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Başkanı Sayın Adem Albayrak’ın açılış konuşmasıyla başlayacaktır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Başkanı Sayın Abdullah Yaman, Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği Yönetim Kurulu Birliği Başkanı Yardımcısı Ahmet Yaşar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Üyesi Sayın Süleyman Aslan, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Üyesi Sayın Mehmet Tunç ve Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Sayın Prof. Dr. Hayri Bozgeyik’in oturum başkanlıklarıyla sürdürülecektir. Sempozyum, Türkiye’nin pek çok saygın kurumundan konuşmacıların ve dinleyicilerin katılımlarıyla Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof. Dr. Mehmet Yüksel Konferans Salonu’nda gerçekleştirilecektir. Sempozyum ayrıca “Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Sempozyumu” Youtube kanalından canlı olarak yayınlanacaktır.Öğe Kaldıraçlı alım satım (forex) işlemlerinde görev sorunu karar incelemesi(2017) Seven, VuralTüketici kavramının asli unsurlarından birini “ticari ve mesleki olmayan amaçlarla hareket etme” oluşturmaktadır. Bu unsur, tüketici sözleşmesi yapıldığı sı- rada alıcının amacı bakımından göz önüne alınması gereken bir kriterdir. Amacı bakı- mından ele alındığında kaldıraçlı alım satım işlemleri kâr elde etme amacı taşıdığından ticari bir amaca yöneliktir. Bu nedenle tüketici işlemi olarak kabul edilemez. Dolayısıy- la kaldıraçlı alım satım işlemlerinin yapılabilmesi için zorunlu olan kaldıraçlı alım satım işlemlerine ilişkin çerçeve sözleşmesinin tüketici sözleşmesi olarak nitelendirilmesi imkânsızdır. Kaldıraçlı alım satım işlemleri ticari amaçla yapılan birer sermaye piya- sası faaliyeti olup bu işlemlerinin yapıldığı piyasa, borsa gibi bir finansal piyasadır. Bu işlemlerin ticari amaçla yapılması nedeniyle finansal piyasalara ilişkin uyuşmazlıklarla ilgili olarak görevli mahkemenin belirlenmesi açısından TTK m. 4 incelenmelidir. Bu işlemlerin yapıldığı yerin borsa gibi bir finansal piyasa olması onun TTK m. 4’de sayılan “ticarete özgü diğer yerler” kapsamında sayılmasını gerekli kılmaktadır. Bu nedenle kanaatimizce ticari amaçla yapılması sebebiyle kaldıraçlı alım satım işlemlerine ilişkin uyuşmazlıklardan doğan davalar görev bakımından tüketici mahkemesinin değil asli- ye ticaret mahkemesinin görev alanına girmektedir.Öğe Kambiyo senetlerinde (poliçe, bono ve çek) “alonj”(2017) Seven, Vuralt: Türk Ticaret Kanunu'nda kambiyo senedine alonj eklenebileceği düzenlenmesine rağmen alonjun ne olduğu ile ilgili herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Bir kâğıdın alonj olabilmesi için, alonju oluşturan kişinin mutlaka bu kâğıdı alonj iradesiyle düzenlemesi ve imzalaması gerekir. Kişinin imzasını alonj oluşturma iradesiyle atmadığını iddia etmesi durumunda aradaki kambiyo ilişkisinin varlığından lehine hak çıkartan senet alacaklısı olduğundan Hukuk Muhakemeleri Kanunu gereği ispat yükü onun üzerinde kalmaktadır. Alonj üzerine yapılan her türlü işlemin senedin arkasına yapılmış sayılacağını kabul etmek kıymetli evrakın nitelikleriyle bağdaşmaz. Bu nedenle alonj üzerine yapılabilecek işlemler sadece Türk Ticaret Kanunu'nda izin verilen ciro, aval ve mücbir sebep halleri olarak kabul edilmelidirÖğe Kambiyo senetlerinin ziyai halinde iptal talebi nedeniyle verilen ödeme yasağı kararı ile ilgili uygulamada yaşanan sorunlar(Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2022) Seven, Vural; Yılmaz, GülşahKambiyo senetlerinin zıyaı sebebiyle iptali talebinde verilen o?deme yasag?ı kararı TTK m. 757’de düzenlenmiştir. Bu maddenin ilk fıkrası uyarınca iradesi dışında poliçe elinden çıkan kişi, ödeme veya hamilin yerleşim yerindeki asliye ticaret mahkemesinden, muhatabın poliçeyi ödemekten menedilmesini isteyebilir. Hükmün ikinci fıkrasına göre ise mahkeme, ödemeyi yasaklayan kararında muhataba, vadenin gelmesi üzerine poliçe bedelini tevdi etmeye izin verir ve tevdi yerini gösterir. Ödeme yasağı kararı hukuki niteliği itibariyle bir ihtiyati tedbirdir. Dolayısıyla bu kararın ana amacı yargılama bitene kadar gerçek hamilin mağdur olması önlemektir. Oysa uygulamada ödeme yasağı kararı ile ilgili sorunlar yaşanmaktadır. Bunlar ödeme yasağı kararı verilirken ispat ölçüsüne uyulmaması, tevdi yerinin belirlenmemesi ve borçlu hakkında icra takibi yapılmasıdır. Bu çalışmada ödeme yasağı kararı ile uygulamada yaşanan bu sorunlar açıklanmış ve çözüm önerileri sunulmuştur.Öğe Karayolu taşıma kanunu kapsamındaki araçların karıştığı kaza sonucunda ortaya çıkan zararlar bakımından trafik sigortası teminat limiti uygulaması nasıl olmalıdır?(2024) Seven, VuralAccording to Law No. 4925 on Highway Transportation Article 2/1, interstate and international carriers were required to obtain Mandatory Highway Transportation Financial Liability Insurance. In this context, bodily injuries suffered by passengers due to accidents during transportation within the scope of the Highway Transportation Law were covered by Mandatory Highway Transportation Financial Liability Insurance, while damages exceeding the policy coverage limit were covered by the Mandatory Financial Liability Insurance for Motor Vehicles on Highways. However, in 2016, an amendment was made to the Highway Transportation Law through Law No. 6704, resulting in the abolition of Mandatory Highway Transportation Financial Liability Insurance. The legal change stipulated that both material and bodily damages would be covered by the Mandatory Financial Liability Insurance for Motor Vehicles on Highways. In this regard, changes were made to the Regulation on Tariff Application Principles in Mandatory Financial Liability Insurance for Motor Vehicles on Highways. It was specified that policy coverage limits for Mandatory Financial Liability Insurance for Motor Vehicles on Highways, applicable to vehicles engaged in interstate and international transportation within the framework of the Highway Transportation Law, would be applied at twice the standard limit. This study will focus on the compensation for damages arising from accidents during transportation under the Highway Transportation Law, both before and after the amendment introduced by Law No. 6704. It will address who can apply for which liability insurance and/or insurances for specific damages. Additionally, this study will also discuss how the policy coverage limit should be applied.Öğe Mahkemeye - tahkime başvurmadan önce sigorta şirketine başvuru zorunluluğu(2018) Seven, VuralSigortacıya karşı yargı/tahkim yoluna başvurmadan önce, sigortacıya başvuru zorunluluğunu düzenleyen iki ayrı kanun hükmü bulunmaktadır. Sigorta Tahkim Ko- misyonuna yapılacak başvuru için beklenmesi gereken cevap süresi Sigorta Kanunu m.30/13’e göre 15 iş günüdür. Ancak Karayolları Trafik Kanunu m. 97 hükmünde bu süre 15 gün olarak belirtilmiştir. Çalışmamızda Sigortacılık Kanunu’nun 30. maddesinin on üçüncü fıkrası ile Karayolları Trafik Kanunu’nun 97. maddesi karşılaştırmalı olarak değerlendirilecektir. Bu kapsamda, özellikle uygulama alanlarının ortak olduğu noktalar- da düzenledikleri farklı sürelerden hangisinin uygulanması gerektiği, bu kanun hükümle- ri ile getiren sürelerin hukukî niteliği, dava şartı olarak kabul edilip edilemeyeceği ve dava şartı kabul edilirse tamamlanabilir nitelikte olup olmadığının üzerinde durulacaktır.Öğe Mahkemeye-tahkime başvurmadan önce sigorta şirketine başvuru zorunluluğunda sunulacak belgelerin (özellikle sağlık kurulu raporu) dava şartı ve temerrüt ile ilişkisi(Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, 2022) Seven, Vuralİyiniyet ve azami güvene dayanan sigorta ilişkilerinde sigortacının, somut olayın özelliklerine göre sorumluluğunu belirleyebilmesi için gerekli olan belge ve bilgiye ihtiyacı vardır (Bkz. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) m. 1427, 1447, 1475/3 ve 1479). Ancak, 5684 Sigortacılık Kanunu (“SK”) kapsamında sigorta kuruluşuna yapılması gereken başvurunun, hangi belge ve bilgileri içermesi gerektiğine dair ne kanunda ne de ikincil mevzuatta kesin ve açıklayıcı bir düzenleme yapılmıştır. Bu belgelerin neler olduğu poliçe ile tespit edilebileceği gibi somut olay açısından değerlendirme yapılarak da belirlenebilir. Genel olarak TTK’nın 1478. maddesine göre, zarar gören, uğradığı zararın sigorta bedeline kadar olan kısmının tazmini doğrudan sigortacıdan talep edebilir. Bu düzenleme ile zarar görene sigortacıya karşı doğrudan dava açma hakkı tanınmış olup; zarar gören, talep hakkına sahip olduğu edimi, bu edimin asıl borçlusu olan zarar verene karşı husumet yöneltmeden, onun sorumluluğunu sulh, hâkim veya hakem kararı ile tespit ettirmeksizin, doğrudan “SİGORTACIDAN” isteyebilme imkânına kavuşmuştur. Söz konusu hakkın zorunlu-ihtiyari (trafik) malî mesuliyet sigortaları açısından nasıl kullanılacağına dair esaslar ise, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (“KTK”) hükümlerinde belirlenmiştir. Bu kapsamda Karayolları Trafik Kanunu’nun 97. maddesine göre, “Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir”. Zarar görenin doğrudan dava açma hakkını düzenleyen ilgili maddenin eski hâlinde, zarar görenin zorunlu malî sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde sigortacıya başvurmadan doğrudan dava açma yetkisi öngörülmüş iken, 6704 sayılı Kanun ile değiştirilen ve 26.04.2016 tarihinde yürürlüğü giren mevcut yeni hâline göre, zarar gören sigortacıya dava açmadan önce mutlaka ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekmektedir. Sigorta kuruluşu başvuru tarihinden itibaren en geç on beş gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaz veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık çıkarsa, zarar gören dava açabilir veya tahkime başvurabilir.Öğe Sermaye şirketlerinde sorumluluk davası (TTK m. 549 vd.)(On İki Levha Yayıncılık, 2021) Seven, Vural; Özekes, Muhammet; Meriç, NedimTicaret hayatı ve ekonomik dinamikler içinde şirketlerin özel bir konumu ve yeri bulunmaktadır. Bu çerçevede TTK başta olmak üzere şirketlerle ilgili farklı düzenlemeler yapılmıştır. Amacı ticarî faaliyet olsa ve tüzel kişiliği bulunsa dahi, insan organizasyonu olan ticari şirketler de insanlar tarafından kurulur, yönetilir ve yürütülürler. Durum bu olunca, şirketlerle ilgili düzenleme alanlarından biri de şirketlerin kuruluşu, yönetimi ve denetiminden kaynaklanan sorumluluk konularıdır. Şirketlerin ortakları, alacaklıları ve diğer menfaati bulunanların kapsamı oldukça geniş olsa da, genellikle şirketlerin yönetimi ve yürütülmesi dar bir çerçevede gerçekleşmektedir. Şirketin ortakları ve şirketle diğer bağları olanların menfaatlerini korumak ve ekonominin dinamizmini ayakta tutmak bakımından şirketlerin farklı şekillerde kontrolü ve denetimi söz konusudur. Ayrıca şirketler için sorumlulukla ilgili özel düzenlemeler de yapılmıştır. Bu sorumluluk sisteminde, kurucular, yöneticiler, denetçiler, tasfiye memurları, Kanundan ve esas sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerinin ihlali halinde, sebep oldukları zararlardan sorumlu olacaklardır. Konuyla ilgili asıl düzenleme TTK m. 549 ila 561 arasında anonim şirketler için yapılmıştır; ancak m. 664'deki atıf sebebiyle (m. 552 hariç) bu sorumluluk hükümleri limited şirketlerde de uygulama alanı bulmaktadır. Bu çalışmada, bu sorumluluk sisteminin hem maddi hukuk yönü hem de birçok açıdan özellik gösteren yargılama ve icra hukuku yönü bir bütün olarak ele alınmıştır.Öğe Sigorta güvence hesabının kapsamı ve destekten yoksun kalma tazminatı(2017) Seven, VuralGüvence Hesabı, belirli tür zorunlu sigortalarda zarar görenleri koruyan bir zorunlu sigorta poliçesi olmaması halinde oluşabilecek mağduriyetleri gidermek amacıyla kurulmuştur. Güvence Hesabı'nın teminat kapsamı, zarar görenin tüm zararlarını karşılamamaktadır. Sigortacılık Kanunu, Güvence Hesabı'ndan belirli şartlarda bedensel zararlar gibi ağır mağduriyetler oluşturabilecek zararların talep edilebileceğini düzenlemiştir. Bu açıdan Güvence Hesabı'nın sorumlu olduğu hâllerin ve sorumluluk kapsamının belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Güvence Hesabı, zorunlu sigortalara ilişkin güvence sağlamakla birlikte, bu koruma her durumda ve tüm zararlar için söz konusu değildir. Koruma için özel başvuru şartları getirilmiştir. Güvence Hesabı ile zorunlu sigorta sözleşmesi yapan sigorta şirketinin sorumluluk kapsamı aynı değildir. Güvence Hesabı, zorunlu sigortalar kapsamında bulunan öncelikli zararları gidermek için kurulmuştur. Bu kapsamda bir zarar tespit edildikten sonra, diğer özel şartların gerçekleşmesi gerekir. Güvence Hesabı'nın sadece bedensel zararlardan sorumlu olduğu hâllerde destekten yoksun kalma tazminatından sorumluluğu bulunmamaktadır. Çünkü destekten yoksun kalma zararları bedensel bir zarar değildir. Destekten yoksun kalma zararları yansıma bir zarardır. Bu nedenle Güvence Hesabı'nın bedensel zararlardan sorumlu olduğu durumlarda, destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmemelidir.Öğe Sigorta tahkim hakemlerinin tarafsızlığı(2024) Seven, VuralKanun Koyucu sigorta tahkimde hakemlerin tarafsızlığını düzenlerken özel bir önem vermiş, sadece tahkim kuralları ile yetinmemiş, sigorta tahkim hakemini, hakimin tarafsızlığı ile eş tutmuştur. Hakemin red ve yasaklılık hallerini hakimler ile ilgili kurallara atıf yaparak düzenlemiştir. Bu nedenle, hakemlere ilişkin kurallardan önce, hakimin tarafsızlığı konusunun açıklanması gerekmektedir. Adaletin tecellisinde rol oynayan hâkimlerin veya hakemlerin, gerçek anlamda adaletin gerçekleşmesine hizmet edebilmeleri, tarafsız olmaları ile mümkündür[1]. Mâlum olduğu üzere, hâkimler kanunla ve hukukla bağlıdır. Bu bakımdan hâkimin tarafsızlığı asıldır ve bu da davanın tarafları ile bir yakınlığı yahut düşmanlığının bulunmamasından geçer[2]. Zira hâkimin tarafsızlığı bağımsızlığının da bir şartıdır. Hatta bu sebeple hâkimin tarafsızlığı kamu düzeninden bir meseledir[3]. Hâkimin tarafsızlığına ilişkin önemli ifadeler içeren 1996 tarihli bir YİBBGK kararında şu ifadelere yer verilmiştir.Öğe Sigorta tahkim komisyonu itiraz hakem heyeti kararlarında direnme ve kanun yararına temyiz sorunu(2024) Seven, VuralSigortacılıkta tahkimi düzenleyen 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu m. 30’da, Sigorta Tahkim Komisyonu nezdinde sigorta hakemleri eliyle gerçekleştirilen yargılama neticesinde verilen kararın devlet yargısı tarafından kontrolünün temyiz incelemesi yoluyla gerçekleşeceği ifade edilmiştir. Ayrıca aynı maddenin 12. fıkrasında, Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun temyize ilişkin hükümlerinin sigorta hakem kararlarının denetiminde de geçerli olacağı kabul edilmiştir. Çalışmamızda, itiraz hakem heyetlerinin Yargıtay’ın bozma kararına karşı direnme kararı verip veremeyeceği ve itiraz hakem heyeti kararları için kanun yararına temyiz yoluna başvurup başvurulamayacağı incelenecektir. Konunun anlaşılması ve sorunun çözümü bakımından Sigortacılık Kanunu (SK) m. 30/12. fıkrasının ayrıntılı olarak incelenmesi gerekmektedir.Öğe Sigortacılıkta tahkimde uyuşmazlığın mahkemeye veya tüketici sorunları hakem heyetine intikal etmemiş olması şartının değerlendirilmesi(2024) Seven, VuralSigortacılıkta tahkimi düzenleyen 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu m. 30/14’te “Mahkemeye ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümleri uyarınca Tüketici Sorunları Hakem Heyetine intikal etmiş uyuşmazlıklar ile ilgili olarak Komisyona başvuru yapılamaz.” denilmiştir. Çalışmamızda, hükümde ifade edilen “intikal” kavramından ne anlaşılması gerektiği ve bu kavramın niteliği incelenecektir. Burada özellikle “intikal” kavramı ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 114/1-ı bendinde aynı davanın daha önce açılması “derdestlik” dava şartının farklı yönleri ortaya koyulacaktır. Sigortacılık Kanunu m. 30/23’e göre “Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun hükümleri, sigortacılıktaki tahkim hakkında da kıyasen uygulanır.”. Hükümde sigortacılıkta tahkime ilişkin hüküm bulunmayan konularda HMK hükümlerini niteliğine uygun düştüğü ölçüde uygulanacağını açık şekilde belirtmiştir. Sigorta tahkim uyuşmazlıkların çözümüne yönelik olarak tahkim yargılamasının usulüne ilişkin sigortacılık mevzuatının yanı sıra, yapılan atıf dolayısıyla HMK hükümlerinin de uygulanması imkânı söz konusu olacaktır. Ancak sigorta tahkimi HMK’da öngörülen tahkimden farklı özelliklere sahip olduğundan, genel hüküm niteliğindeki söz konusu düzenlemeler ancak sigorta tahkiminin niteliğine uygun olduğu ölçüde “kıyasen” uygulanabileceklerdir. Bunların dışında kalan HMK hükümlerinin sigorta tahkimine uygulanması mümkün olmayacaktır.Öğe Taşıma hukukunda riziko alanı ilkesi bağlamında nötr alan ve COVID-19’un nötr alan olarak değerlendirilmesi(Istanbul Univ, Fac Law, 2020) Seven, Vural; Oyal, Ahmet BatuhanThe transport law of Turkish Commercial Code No. 6102 grants certain demand rights to the parties of a carriage contract. This has been attributed to the fact that the transport or delivery obstacle may not fall within the carrier's own risk area or is included in the risk area of the other party. Risk area principle is broader than fault liability. Because, while determining the risk areas of the parties of the contract, besides personally culpable behavior or negligence; some other criteria such as culpability arising from the organizational areas of the parties, predictability, and controllability are also applicable. It is not disputed that there is a carrier's risk area and a consignor's risk area. It is, however, controversial whether there is a third or neutral area. If the existence of a neutral risk area is accepted, there is no legal regulation regarding which party must endure the consequences of carriage or delivery obstacles that arise from the neutral risk area; doctrinal solutions to this issue diverge. For much of the world, the COVID-19 pandemic brought normal life to a standstill beginning in February 2020. The pandemic revealed how necessary it is to acknowledge the existence of a neutral risk area. Solutions must be developed within transport law regarding the consequences of carriage or delivery obstacles that result from a neutral event. Also, in this context, the fifth book of the Turkish Commercial Code contains provisions related to sea transport that should be utilized..Öğe Taşıma hukukunda “gönderilenin” aktif taraf sıfatı(2018) Seven, VuralEşya üzerinde zarar gerçekleştiğinde gönderilen, kendi malvarlığında ve gönderen ile üçüncü kişilerin malvarlığında ortaya çıkan zararlar için taşıyıcıdan “kendi adına” tazminat talep edebilir. Mehaz HGB § 421/1 ve CMR m.13/1’de gönderilenin tazminat hakkını kendi adına kullanacağı açıkça belirtilmiştir. Ancak TTK m.871/1’de buna yer verilmemiştir. Ancak bu durum herhangi bir yorum sorunu ortaya çıkartmamalıdır. Alman taşıma hukukunda gönderilenin başkasının hakkını takip yetkisine sahip olduğu açıkça kabul edilmektedir. Bu kurum “başkasının hakkını takip yetkisi” (“Prozessstandschaft”) olarak adlandırılmaktadır. Bu çalışmada taşıma hukukunda gönderilenin davada aktif taraf sıfatı bu açıdan inceleme konusu yapılmıştır.Öğe Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi'nin hukuki durumu ve denetimi(2017) Seven, VuralTürkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi ile ilgili güncel tartışmalar daha çok konunun ekonomik boyutu dikkate alınarak yapılmaktadır. Şirketin herhangi bir denetime tabi olmadığı ve yönetiminin sorumluluğunun bulunmadığı ifade edilmektedir. Bu çalışmada amaç, kamuyu konu hakkında doğru bilgilendirmektir. Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi'nin kamuya ilişkin denetim hükümlerinden muaf tutulmuş olması, şirketin tamamen denetimsiz ve yönetim kurulu üyeleri ile fonu denetleyen bağımsız denetçilerinin sorumsuz olduğu sonucunu ortaya çıkarmaz. Yönetimin kamuya ilişkin denetim hükümlerinden muaf olması işin doğasına uygundur. Çünkü şirket bir özel hukuk tüzel kişisi olarak kurulduğundan idare hukukunun mevzuatına tabi değildir. Burada amaç şirketi denetimden çıkarmak değil, piyasa şartları içinde daha hızlı karar almasını sağlamaktır. Şirket, yöneticiler ve bağımsız denetçiler, mevzuat hükümleri gereği, sorumluluk ve denetim altındadırlar. Bu denetim, bağımsız bir dış denetimdir. Uzman, tarafsız ve bağımsız denetçiler tarafından uluslararası standartlara uygun olarak yerine getirilecektir. Bu nedenle Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi'nin denetimi açısından hiçbir sorun olmadığı gibi, eski sisteme göre daha iyi bir denetimin getirildiği de söylenebilir.Öğe Yargıtay kararlarında sigorta tahkimi(Yetkin Yayınları, 2022) Seven, Vural; Akkanat, Halil; Atalı, MuratMahkeme önüne gelebilecek tüm uyuşmazlıkların halli bakımından önem taşıyan her hususun, önceden öngörülmek suretiyle soyut bir kurala bağlanması, Kıta Avrupası hukuk sistemini benimsemiş ülkeler açısından dahi beklenebilecek ve önerilecek bir durum değildir. Buna her şeyden evvel sosyal olayların çeşitliliği ve dinamikliği izin vermez. Kaldı ki hukuku bütünüyle donduracak böyle bir durum şayanı tavsiye de değildir. Bu noktada yargı kararlarının Kıta Avrupası hukuk sisteminde hukukun yardımcı kaynağı olmaklığı ön plana çıkar. Şöyle ki, somut bir hayat olayına uygulanacak hukuk kuralının mevcut bulunmayışı ve bu eksikliğin giderilmesi için kanun koyucunun harekete geçmesinin söz konusu olmadığı durum-larda kendisi bir kural koymak durumunda olan hâkim, bilimsel görüşler yanında, yargı kararlarından da yararlanır. Asıl önemlisi ise mevcut soyut hukuk kurallarının anlamlandırılarak somut olaya uygulanmasında yargı kararlarına ihtiyaç duyul-masıdır. Nihayet soyut hukuk kurallarının benzer olaylarda aynı şekilde uygulanmasının sağlanabilmesi bakımından özellikle içtihat niteliğindeki yargı kararları vazgeçilmez bir konumda yer alırlar. Bu aynı zamanda hukuk devleti ve hukuki güvenlik ilkelerinin de bir gereği olması itibariyle de önemlidir. Öte yandan yargı kararlarını, soyut hukuk kuralının somutlaşmış hali olarak nitelendirmek kanımızca yanlış olmayacaktır. Her ne kadar Türk hukukunun da içinde yer aldığı Kıta Avrupası hukuk sisteminde kural, yargı kararlarının hukukun birincil değil, ancak ikincil kaynağı olması ise de bu durum yargı kararlarının uygu-lamada daha az önemsenmesini gerektirmez. Hele söz konusu olan bir yüksek mahkeme kararı ise ve bu kararın bir içtihat olarak nitelendirilebilmesi mümkünse, o artık bir “emsal karar” olmanın ötesinde, soyut kanun hükmünün uygulamada nasıl anlaşıldığını göstermesi itibariyle, bazen ilgili hükmün soyut anlamının dahi ötesinde pratik bir önem kazanır. Yargı kararlarının önemi, sigorta tahkimi uygulamasında, diğer alanlara kı-yasla daha belirgindir. Zira bir taraftan usule ilişkin kurallar açısından yaşanan belirsizlik, diğer taraftan maddi sigorta hukukunun uygulanması sadedinde ortaya çıkan olaylardaki çeşitlilik, uygulayıcıları zaman zaman tereddüde düşürmektedir. Bunun yanında mevcut kuralların benzer olaylarda aynı şekilde anlamlandırılması ve yeknesak olarak uygulanması ihtiyacı, neredeyse her somut olayda kendini gösterir. Bu bağlamda Yargıtay kararları özel bir önemi haizdir. Zira ilk derecesini sigor-ta hakemlerinin, ikinci (bir tür istinaf) aşamasını ise itiraz hakemlerinin oluşturduğu sigorta tahkiminde, kararlarının takibinin daha kolay olması, içtihatlarının ağırlığı-nın ve bağlayıcı görülme hissinin fiilen daha yaygın ve daha güçlü olması, Yargıtay içtihatlarını daha önemli kılan sebeplerden bazılarıdır. “Karar derlemesi” niteliğindeki çalışmamızın halihazır haliyle yayınlanması-na, bu düşüncelerin yön verdiğini belirtmek isteriz. Bu çerçevede sigorta tahkimine ilişkin olarak Yargıtay’ın ilgili dairelerince son yıllarda verilmiş yaklaşık üç bin karar tek tek incelenerek, bunlar arasından, yukarıdaki açıklamalarımıza paralel düşen ve emsal değeri taşıyan 298 adet karar tespit edilmiştir. Seçilen bu kararlar önce anonimleştirilmek suretiyle kişisel verilerden arındırılmış; bilahare metin, olayın/sorunun ve Yargıtay’ın çözümünün ne olduğunun anlaşılmasına yetecek kadar kısaltılmaya gayret edilmiştir. Sıralama önce usul hukuku, daha sonra ise maddi sigorta hukuku şeklinde belirlenmiş; her iki kısım da konu başlıklarına go?re sınıf-landırılmıştır. Kararlardan bir kısmının konu ve benimsenen görüş itibariyle büyük ölçüde benzerlik taşıdığı hallerde bunlardan sadece bir veya iki tanesine yer verilmiştir. Usule ilişkin kararların sıralamasında Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun sistematiği esas alınmış; maddi sigorta hukukuna ilişkin kararların sistematize edil-mesinde ise büyük ölçüde Türk Ticaret Kanunu’nun Altıncı Kitabı ile paralellik kurulmaya gayret edilmiştir.