Avrupa insan hakları mahkemesi içtihadında sığınma hakkı: Sığınma arama hakkından sığınma aramaya erişim hakkına
Künye
Yılmaz Eren, E. (2023). Avrupa insan hakları mahkemesi içtihadında sığınma hakkı: Sığınma arama hakkından sığınma aramaya erişim hakkına. 5 (2). 757-858.Özet
“Sığınma hakkı” bir kişinin vatandaşlığında bulunduğu ya da
ikamet ettiği devleti, uğradığı baskılar nedeniyle terk ederek başka bir
ülkeden koruma talep etmesidir. İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi’nde baskı karşısında herkesin başka ülkelere sığınma
hakkının bulunduğundan söz edilerek sığınma bir hak olarak
düzenlenmiştir. Ancak uluslararası hukukta devletlerin sığınma hakkı
tanıma konusunda takdir yetkisini ortadan kaldıran ve sığınma
hakkını kişiler bakımından talep edilebilir bir hakka dönüştüren bir
hukuk kuralı bulunmamaktadır. Dolayısıyla bir devlet, ülkesinde
sığınma arayan yabancılara sığınma imkanı tanıyıp tanımamakta
kural olarak serbesttir.
Sığınma alanında bugün karşılaştırmalı hukukta yasal çerçeveyi
belirleyen en önemli belge 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne
İlişkin Cenevre Sözleşmesi’dir. Ancak 1951 Cenevre Sözleşmesi
mültecilerin hukuksal statüleriyle ilgili ayrıntılı düzenlemeler
içermesine rağmen, sığınma hakkına ilişkin herhangi bir hüküm
içermemektedir. Buna karşın Sözleşme’nin 33. maddesinde düzenlenen non-refoulement yasağı Devletlerin yabancılara yönelik davranışlarını
sınırlandıran en temel ilkeyi teşkil etmektedir.
Bazı yasal boşluklar barındıran ve yaptırım mekanizmasından
yoksun olan 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin düzenlediği non-refoulement
ilkesi, Sözleşme’nin sınırlarını aşarak, ulusalüstü insan hakları
belgelerinde de yer bulmuştur. Bu belgelerden biri olan Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi sığınma hakkına ilişkin hüküm içermemekle
birlikte, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, içtihadıyla işkence yasağını
düzenleyen madde 3 bağlamında non-refoulement ilkesini de koruma
altına almıştır. Mahkeme dinamik yorumu, oluşturduğu asgari
standartlar ve usuli güvencelerle sığınma hakkına ilişkin etkili bir
koruma sağlamaktadır.
Öte yandan son yıllarda insan hareketliliğinin artması
karşısında devletlerin göç yönetimine ilişkin sıkı politikalar izlemesi
sonucunda Mahkeme’nin sığınma olgusuna birey ve insan hakları
odaklı yaklaşan içtihadının, sığınma sağlamanın devletin egemenlik
hakkının bir yansıması olarak takdir yetkisi dahilinde olduğuna ilişkin
görüş lehinde güç kaybettiği görülmektedir. AİHM, özellikle N.D ve N.T.
kararıyla başlayan süreçte sığınma arama hakkını, sığınma aramaya
erişim olarak ifade edilebilecek ve devletlerin güvenlik kaygılarını ön
plana alan bir bakışla, usuli bir hak düzeyinde ele almaya başlamıştır.
Bu çalışma kapsamında ilk bölümde sığınma hakkının
uluslararası hukukta nasıl düzenlendiği ele alınacaktır. İkinci bölümde
AİHS ve Ek Protokoller çerçevesinde AİHM’nin non-refoulement
ilkesine ilişkin kararları ve sağladığı koruma düzeyi incelenerek, bu
korumanın sığınma hakkı üzerindeki etkisi değerlendirilecektir. Son
bölümde ise Arap Baharı sonrası yaşanan insan hareketliliği karşısında
devletlerin zorlaştırılmış göç politikalarının Mahkeme içtihadını nasıl
şekillendirdiği tartışılacaktır. The "right to asylum" is the right of a person to seek protection
from another country by leaving the state of citizenship or residence due
to oppression. In the Universal Declaration of Human Rights, asylum is
regulated as a right by stating that everyone has the right to seek
asylum in other countries in the face of oppression. However, there is no
rule of law in international law that eliminates the discretionary power
of states to grant asylum and transforms the right to asylum into a
claimable right for individuals. Therefore, a State has the ultimate
authority to grant asylum to foreigners seeking asylum in its territory.
The Convention Relating to the Status of Refugees is the most
important document determining the legal framework in the field of
asylum in comparative law today. However, although the 1951 Geneva
Convention contains detailed provisions on the legal status of refugees,
it does not include any provision on the right to asylum. On the other
hand, the prohibition of non-refoulement regulated in Article 33 of the
Convention constitutes the most fundamental principle limiting the
behavior of States towards foreigners.
The principle of non-refoulement regulated by the 1951 Geneva
Convention, which contains some legal gaps and lacks an enforcement
mechanism, has also found a place in supranational human rights
instruments. Although the European Convention on Human Rights does
not include a provision on the right to asylum, the European Court of
Human Rights, through its jurisprudence, has protected the principle of
non-refoulement in the context of Article 3, which regulates the
prohibition of torture. The Court's dynamic interpretation, minimum
standards and procedural safeguards implicitly establish a de facto
right to asylum and, provide effective protection. In recent years, it is observed that the Court's jurisprudence
approaching the phenomenon of asylum with a focus on the human
rights has lost strength in favor of the view that granting asylum is
within the discretion of the state as a reflection of its sovereignty.
Especially in the process starting with the N.D and N.T. judgment, the
ECtHR started to treat the right to seek asylum as a procedural right,
which can be expressed as access to asylum, with a view that prioritizes
the security concerns of states.
The present article explores the evolution of ECtHR
jurisprudence on right to asylum in terms of non-refoulement principle.
In the first part, the asylum concept in international law will be
discussed. The ECtHR's judgments on the principle of non-refoulement
and the level of protection it provides within the framework of the
ECHR and Additional Protocols will be analyzed and the impact of this
protection on the right to asylum will be evaluated in the second part.
The last part will discuss how states' coercive engineerede migration
policies in the face of increased human mobility after the Arab Spring
has shaped the Court's jurisprudence.