Türk-Alman Üniversitesi Yayınları
https://hdl.handle.net/20.500.12846/522
Turkish-German University Publications2024-03-29T11:26:13ZMedeni usul ve icra iflas hukukunun güncel meseleleri ulusal sempozyumu : bildirimler özetler kitapçığı
https://hdl.handle.net/20.500.12846/757
Medeni usul ve icra iflas hukukunun güncel meseleleri ulusal sempozyumu : bildirimler özetler kitapçığı
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) getirdiği sistemde tarafların delillerini göstermeleri esas olarak dilekçeler aşamasıyla sınırlandırılmıştır. Kanun sistematiğine göre, tarafların iddia ve savunmalarını hangi delillerle ispat edeceklerini madde 198’de düzenlenen somutlaştırma
yükü çerçevesinde dilekçelerinde belirtmeleri esastır. Bu şekilde bir düzenleme yapılmasının temel gayesi hususen ispat konusunda davaların usûl ekonomisi ilkesine uygun bir şekilde ve makul bir süre içerisinde neticeye ulaştırılmasıdır. Usûl hukukuna hâkim olan ilkelere bakıldığında, terazinin bir kefesinde
ispat hakkı ve bunun bir parçası olduğu hukuki dinlenilme hakkı dururken diğer kefesinde ise teksif ilkesi ve usûl ekonomisi ilkesi durur. Diğer bir ifade ile muhtelif kefelerde yer alan bu haklar mütemadiyen çatışma halindedirler. Bu durumda nazar-ı dikkate alınacak husus nedir? Yargılamayı süratli
bir şekilde bitirmek mi yoksa hukuki dinlenilme hakkının bir unsuru olarak ispat
ve dolayısıyla delilleri gösterebilme hakkı mı? Doktrinde de ifade edildiği üzere bir yargılamanın sonsuza kadar devam etmesi mevzubahis olamayacağı için hukuki dinlenilme hakkı da sonsuz ve sınırsız bir hak istimali anlamına gelmez; bu sebeple de tahdit edilebilir. Mühim olan teksif ilkesinin doğru karar verilmesini engellememesi ve hukuki dinlenilme hakkını ihlal edecek şekilde katı düzenlenmemesidir. Hukukumuzda çatışan bu unsurlar arasında denge kurabilmek adına sonradan delil gösterme müessesesi (HMK md. 145) kabul edilmiştir. Bu şekilde teksif ilkesi yumuşatılarak doğru karar verilmesi temin edilmeye çalışılmıştır.
2023-01-01T00:00:00ZMedenî usûl hukukunda bilirkişi raporu ile uzman görüşü arasındaki çelişkinin giderilmesi
https://hdl.handle.net/20.500.12846/719
Medenî usûl hukukunda bilirkişi raporu ile uzman görüşü arasındaki çelişkinin giderilmesi
Kaplan, Mikail Bora
Mahkeme, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir (HMK m. 266, I). Bunun üzerine bilirkişi, görevi kapsamında kalan konular hakkında oy ve görüşünü sözlü veya yazılı olarak mahkemeye bildirir (HMK m. 279, I). Bilirkişi delili, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 293’üncü maddesinde düzenlenen uzman görüşünden farklıdır. Uzman görüşü, tarafların, yargılama konusu uyuşmazlıkla ilgili olarak uzmanından bilimsel mütalâa alması durumunda ortaya çıkar (HMK m. 293, I). Bazı durumlarda, bilirkişi raporunda yapılan tespitler ile uzman görüşüyle ortaya çıkan durum arasında çelişki olabilir. Bu çelişkinin giderilmesi hukukî dinlenilme hakkının bir gereğidir. Bu çalışmanın özünü söz konusu çelişkinin nasıl giderilmesi gerektiği oluşturmaktadır. Alman Federal Temyiz Mahkemesi’nin içtihadından yola çıkılarak aşamalı bir prosedürle bu çelişkinin nasıl giderilmesi gerektiği izah edilmiştir.; In cases requiring special or technical knowledge, the court decides to obtain the opinion and vote of an expert (Art. 266, I CCP). Thereupon, the expert shall submit the court verbally or in writing of their opinion on the matters falling within the scope of their duties (Art. 279, I CCP). Expert evidence differs from the expert witness regulated under Article 293 of the Code of Civil Procedure. Expert witness comes into question when one of the parties obtain a scientific statement from an expert about the dispute subject to the proceedings (Art. 293, I CCP). In some cases, there may be a contradiction between the findings in the expert report and the situation revealed by the expert witness. It is emphasized that the elimination of this contradiction is a requirement of the right to be heard. The subject of this study is how this contradiction should be resolved. Based on the jurisprudence of the German Federal Court of Appeal, it is explained how this contradiction should be eliminated with a step-by-step procedure.
2022-01-01T00:00:00ZDijital gelişmelerin şirketler hukuku üzerindeki etkisi
https://hdl.handle.net/20.500.12846/718
Dijital gelişmelerin şirketler hukuku üzerindeki etkisi
Akın, İrfan
iklerini oluşturmaya başladı. Özellikle yapay zekâ ve blok zinciri gibi
teknolojiler, dijital dünyada ortaya çıkmış ve gerçek dünyadaki geleneksel iş ya pış şekillerine göre birçok kolaylığı bünyesinde barındırmaktadır. Blok zinciri,
yapay zekâ ve akıllı sözleşmeler gibi yenilikler, şirketlerin yönetim ve denetimi nin, hesap verilebilirlik, şeffaflık, sorumluluk ve adillik ilkeleri çerçevesinde yü-
rütülmesi bakımından, bize oldukça kullanışlı bir alet seti sunmaktadır. Yöne tim ve denetim yapısının birbirinden tamamen ayrılmasının ön şartı olan bilgi
asimetrisinin giderilmesi, bu yeni araçlar sayesinde ulaşılması mümkün bir he def haline gelmektedir.
Şirket organizasyonunda kullanılan araçların daha fazla dijital dünya daki gelişmelerden uzak kalması beklenemez. Bu yeniliklerin, kurumsal yönetim
ilkeleri çerçevesinde amaçlanan hedeflere ulaşmada faydalı olacakları açıktır.
Ancak diğer yandan her yenilik gibi yan etkilerinin de olacağı ve bu etkileri ön görerek bu araçların kullanılması gerektiği de unutulmamalıdır.; At the end of the 25-year development and transformation phase, the
virtual universe began to develop its own dynamics. In particular, technologies
such as artificial intelligence and blockchain have emerged in the digital world
and contain many conveniences compared to traditional business ways in the
real world. Innovations such as blockchain, artificial intelligence and smart con tracts offer us a very useful set of tools for managing and monitoring companies
within the framework of the principles of accountability, transparency, respon sibility and fairness. The elimination of information asymmetry, which is a pre requisite for the complete separation of the management and auditing structures,
becomes an achievable goal thanks to these new tools.
It is not to be expected that the tools used in company organization will
stay away from developments in the digital world. It is clear that these
innovations will be useful in achieving the goals set under corporate governance
principles. On the other hand, it should be remembered that, as with any
innovation, there will be side effects and these tools should be used to anticipate
these effects.
2022-01-01T00:00:00Zİcra müdürünün kambiyo senetlerine özgü haciz veya iflâs yoluyla takibin şartlarına ilişkin yapması gereken incelemenin kapsamı ve sınırları
https://hdl.handle.net/20.500.12846/717
İcra müdürünün kambiyo senetlerine özgü haciz veya iflâs yoluyla takibin şartlarına ilişkin yapması gereken incelemenin kapsamı ve sınırları
Dırenisa, Efe
Kambiyo senetleri, kamu güvenliğini haiz ve tedavül hızı yüksek senetlerdir. Bu nedenle İcra ve İflâs Kanunu’nun 167. maddesi ve devamı hükümlerinde kambiyo senedine bağlanmış alacaklarda, alacaklı lehine hızlandırılmış ve kolaylaştırılmış bir takip yolu benimsenmiştir. Kambiyo senetlerine özgü hacizle veya iflâsla takip yolunda, genel haciz yoluyla takip veya genel iflâs yoluyla takibe nazaran takip talebiyle borçluya ödeme emri gönderilene kadar geçen süreç içerisinde icra müdürüne bazı ek inceleme yükümlülüğü yüklenmiştir. Bu çalışmada kambiyo senedine özgü haciz veya iflâs yoluyla takiplerde icra müdürünün takip şartlarına ilişkin yapması gereken incelemenin kapsamı ve sınırları incelenecektir.; Negotiable instruments comprise a security function and may circulate rapidly through transfer by endorsement. For this reason, an accelerated and facilitated enforcement procedure has been adopted in Article 167 and following provision of Enforcement and Bankruptcy Law No. 2004 in favor of the creditor for the receivables tied to the negotiable instrument. The enforcement procedure specific for negotiable instruments imposes some additional examination obligations on the debt collector during the process until the debtor is sent a payment order. In this study, the scope and limits of the examination obligations of the debt collector regarding the prerequisites of the enforcement procedure specific for negotiable instruments will be examined.; Im türkischen Vollstreckungsrecht ist die Wechsel- und Scheckvollstreckung ähnlich wie im schweizerischen Betreibungsrecht speziell geregelt. Anders als im schweizerischen Betreibungsrecht kann der Inhaber eines Wechsels bzw. Schecks gegen den Aussteller und Indossanten Vollstreckungsverfahren auf Pfändung oder auf Insolvenz einleiten. Mit Einleitung einer Wechsel- bzw. Scheckvollstreckung muss der Gläubiger das Original des Wechsels an seinem Vollstreckungsbegehren anhängen. Wenn der Gläubiger Inhaber eines Schecks ist und die Forderung aus dem Scheck von der bezogenen Bank teilweise ausgezahlt worden ist, hat die bezogene Bank die Vor- und Rückseite des Schecks zu kopieren und dem Gläubiger eine beglaubigte Kopie auszuhändigen. Im Rahmen dieses Vollstreckungsverfahren sieht das türkische Zwangsvollstreckungs- und Insolvenzgesetz Nr. 2004 vor, dass der Vollstreckungsbeamter überprüfen muss, ob die Voraussetzungen einer Wechsel- oder Scheckvollstreckung vorliegen. In Rahmen dieser Prüfung muss der Vollstreckungsbeamte vorerst kontrollieren, ob das Original des Wechsels bzw. die beglaubigte Kopie des Schecks mit dem Vollstreckungsbegehren dem Vollstreckungsamt eingereicht worden ist.
2022-01-01T00:00:00Z